İstanbul temposunda koşturmaktan yatağa düşsem de sosyalleştim. Bir elimde mendilim, diğer elimde C vitaminim ile şehirdeki sosyal yaşamdan sizin için notlar biriktirdim. Hazırsanız başlıyoruz...
Kim Kardashian'ın selfie ışığını bilmeyen yoktur; akıllı telefonunuza takıyorsunuz, tüm yüzünüz ve etrafınız aydınlanıyor. Geçtiğimiz günlerde Süperstar Ajda Pekkan'dan, Kim'in ışığına rakip bir hareket geldi. Arkadaşları ile yemek yerken telefonunun arka ışığıyla yüzünü aydınlatan Pekkan'ın yöntemi çok akıllıca.
Görünen o ki, ışık çok doğru bir açıdan yüzüne vuruyor.
Arkasına da bir su bardağı yerleştirdiğiniz an, işte kusursuz bir foroğraf! Masadaki herkes karanlıkta kalırken tek aydınlanan Süperstar oluyor. Kadın işini biliyor; yaşı 70 de olsa birçoğumuzun akıl edemeyeceği hamleler yapıyor.
İstanbul'da sanatla donatılmamış mekanları artık kaale bile almıyoruz. Yemek ve kokteyller kadar, sanatsal öğeler de gezginlerin ciddi anlamda dikkat ettiği bir detay. Mekanınızı sanatçıların eserleriyle donatacaksınız ki hem renk gelsin, hem de işinizi ne kadar önemsediğiniz anlaşılsın. Entelektüel bakış açınızı da göstermiş olursunuz böylece. İşte sanata el veren yeni bir mekan karşınızda:
Nişantaşı Ahmet Fetgari Sokak'ta açılan Dio... Mekanda sanatçı Sedef Gali'nin dev bir tablosu bulunuyor.
Eserin karşısında oturup mönüde ne varsa yeme fikrini çok sevdim. Esere baktıkça ayrı bir hisse, başka bir dünyaya geçiş yapıyorsunuz.
Dio'nun mönüsünde Türk mutfağından lezzetler bulabilirsiniz.
Gelelim mekanın iç gıdıklayıcı detaylarına...
Girişteki şömine, soğuk ve yağmurlu İstanbul akşamları için tam keyif yapmalık...
Paylaşımlı masalar ve ahşap ağırlıklı dekorasyonu ile ortam çok sıcak. Madem mevzumuz mekanları sanatla donatmak, bu ligde en popüler isimlerden biri Sedef Gali. Mekanların ruhunu ortaya çıkaran işler yapıyor Sedef... New York Pratt'te iç mimarlık okumuş olan 27 yaşındaki sanatçı, 2009 yılından beri İstanbul ve New York'ta sergiler ve pop up şovlar yapıyor.
Peki Sedef'in eserleri hangi mekanlarda karşımıza çıkıyor? Must, Sess, Aheste, La Boom, La Boucherie, New York Bagatelle, Bowery Hotel New York, Phipps & Co New York...
Vizyona giren, girmeyen, internet sitelerine düşen tüm filmlere baktığınızda siz de aynı hisse kapılıyor musunuz? Nerede bu dibine kadar aşk filmleri? Her filmin içinde biraz aşk var ama bu derin duyguyu hakkıyla veren bir film bulmak çok zor. Nerede o ağladığım sahneler, iç geçirdiğim o bakışlar, o romantizm dolu anlar? En son izlediğim 'Fifty Shades of Freed' (Özgürlüğün Elli Tonu) bile içinizdeki saldırgan tarafı çıkarmaya oynuyor.
Nerede o 1997 yapımı 'Titanic', 2004 yapımı 'Not Defteri', 1990 yapımı 'Pretty Woman', 2004 yapımı 'İlk Öpücük'...
2000'lerin ortasına kadar çekilen filmler duygu üzerine kuruluymış. Şimdilerde ise bol bol gerildiğimiz, psikolojimizi sarsan filmler etrafımızı sardı.
Bazı ünlülerimizin zorlama tebessümü, samimiyeti ve canım cicimli halleri bana çok sahte geliyor. Ama yine de maskeli suratların altında yatan gerçek hop diye fark ediliyor. Geçtiğimiz günlerde ünlü bir arkadaşıma tavsiyede bulundum:
"Bırak; ne kameralar önünde, ne Instagram'da, ne de albüm kapaklarında gülmek zorunda değilsin. Bak Victoria Beckham'a; bir gün bile dişlerini görmedik!
Hep donuk, buzdolabından çıkmış gibi... Yine de fanları ve onu sevenler, takip eden kitleler var." Bu konuşmadan sonra ünlü arkadaşım, paylaşımlarında kendisi gibi olmaya başladı; abartıya kaçmadan, gülmeden, sırıtmadan... Neysen o ol, inan daha çok işe yarıyor.