'Issız adaya düşsen yanına alacağın üç şey nedir?' İşte gençliğimi yiyen anket sorularından biri.
Yahu ne bileyim ben. İlk zamanlarda küçüktüm, 'Annem, su, kitap' cevabını veriyordum.
(Yazıııık) Sanırsın annemle su içip kitap okuyarak ıssız adada mutlu mesut yaşayacağız. Sonra hadise 'kankam, yağmurluk, diyet kola' seviyesine geldi. Demek ki o dönem tek korkum ıslanmakmış. Bir ileriki dönemde ben güzel güzel bronzlaşayım da nasılsa biri gelip bulur fikrine kapılmış; 'güneş kremi, telsiz, su' demiştim.
Demiştim de bu cevapların hiçbiri beni tatmin etmemişti. Nasıl etsin ki; böylesi bir soruya hiçbir kadın gönül ferahlığıyla cevap veremez.
Neden? Ee çünkü bizi üç şey kesmez!
Ne demek üç şey! Ne demek!
BİZİMKİSİ HASTALIK
Ama şimdi gerçekten ıssız bir adadayım sevgili okurlar. Tamam kabul, lüks ve ıssız ama olsun. Hint Okyanusu'nda Maldivler'in bin 200 adasından biri olan Kooddoo'dayım.
Hani şu tatil fotoğraflarında gördüğümüz deniz üstündeki bungalovlardan birinde kalıyorum. Balkona çıktığımda havuzum ve havuzun yanındaki basamaklarda beni bekleyen mavi-yeşil nefis bir su var.
Kasım'ın ortasında güneşin altında, uçsuz bucaksız bir güzelliğin ortasındayım ve zihnimin oynadığı oyun sağ olsun, hâlâ şu sorunun cevabını bulamıyorum: 'Issız adaya düşsen yanına alacağın üç şey nedir?' Sonra soruyu değiştirmeye karar veriyorum: 'Issız adaya düşsen yanına almayacağın üç şey nedir?' Hani söz konusu ıssız ada bunun gibiyse ve bir kez olsun gerçekten bulunduğun yerin tadını çıkartıp bünyene format atacaksan, nelerden kurtulman gerekir?: Cep telefonu, huzursuzluk, sürekli 'Şimdi ne yapacağız' diye soran arkadaş.
Efendim Türk Hava Yolları'nın Maldivler direkt uçuşunu deneyimlemek için Maldivler'e gideceğimi söylediğimde çevremdekilerin bir kısmı "Ayyy ne güzel, inanmıyoruuum!" dedi, bir kısmı da "Dört gün mü?
Yahu sıkılırsın dört günde" yorumunu yaptı..
Allah Allah deniz var, güneş var, pudra gibi kum var, ağaçlar var, kuşlar var, balıklar var, kitabım var, patlamak üzere kafam var: nasıl sıkılabilirim ki? Yani yanlışlıkla çamaşır makinasına atılmış gibi hissettiğim şu İstanbul'da sıkılmayacağım, bunalmayacağım da orada mı bunalacağım?
Aslında bizimkisi bir hastalık.
Hiçbir şey yapmamaktan ölesiye korkuyoruz artık. Hani o şikayet ettiğimiz yorgunluk ve kaos var ya; işte biz o huzursuzluğun bağımlısı olmuşuz.
Bizim için cennet bile yarım saat cennet. Sonrası fotoğraf çekmeler, sosyal medyada paylaşıp kaç beğeni toplayacağını takip etmeler, internet alanları kovalamalar ve bir an önce şehir hayatına dönmek için zamanın hızla akmasını beklemeler...
Tatil sonunda yanımdakilere "Ben burada bir ay kalırım, dalarım, yüzerim, bakarım, okurum, yazarım" dediğimde gözleri kocaman açıldı. 'Manyak bu kadın' der gibi baktılar bana. Ben de onlara...
Sanırsınız İstanbul'daki üç oda bir salon hayatlarımız cennetten daha cennet.
Neyse, hadi o zaman gelelim adaya... Yandaki kutuya...