Haber bültenlerine sürekli yansıyor, İŞKUR'un önünde iş bulamamaktan yakınan gençlerle eleman bulamamaktan şikayet eden patronların tuhaf halleri... Eğitimli ve nitelikli oldukları halde iş bulamayan gençler ile işyerlerini geliştirecek, kârlarını artıracak çalışan bulmakta güçlük çeken patronları bir türlü buluşturamıyoruz.
Okurumuz Alpaslan Dönmez'in mektubu ise iş arayan yetişmiş gençlerimize rehberlik edecek cinsten. Aynen yayınlıyorum:
"Sayın Aytuğ, 12.09.2020 tarihli köşe yazınızın 'Zap'tiye' bölümünde, 'En iyisi uzaktan eğitim. Nasıl olsa mezun olunca bütün gün evde TV seyredecekler' cümlesini kurmuşsunuz. Ben de diyorum ki, bütün gün evde otururlarsa tabii ki TV seyrederler. Dışarı çıkıp veya nasıl arayacaklarsa azına çoğuna bakmayıp iş arayacaklar. Tecrübe kazanacaklar ve kendilerini daha iyi pazarlayacaklar. Hiç bir işveren kendisine ayda 70-100 bin lira kazandıracak birisine iyi maaş vermemeyi düşünmez. Yeter ki kişiler o bilgi birikimine ve tecrübeye sahip olsunlar.
Ben düz lise mezunuyum. Sonra Meslek Yüksek Okulu iki yıllık Elektrik Bölümü'nü kazandım. Okulu bitirdim 1984 senesinde ama elektrikten pratik olarak hiç anlamıyorum. Ben ücret konuşmadan üç-dört sene çalıştım, sigorta bile konuşmadım. Ama yeterli tecrübeyi kazandıktan sonra ilk büyük firmaya iş başvurumu yaptığımda işveren bana 'Konunla ilgili bize neleri verebilirsin?' dediğinde verebileceklerimi saydım ve kendi istediğim ücretle işe başladım. 28 sene çalıştım aynı işyerinde ve İ.Ü. Kimya Mühendisliği'ni bitiren kimya mühendisi oğlumu, diğeri Yıldız Teknik Üniversitesi Gıda Mühendisliği'ne devam eden kızımı yetiştirdikten sonra emekli oldum.
Demem o ki, evde oturarak ücret beğenmeyerek iş bulunmaz. Kendini çalıştırmazsa para kaybedeceğini işverene ispat edecek tecrübeyi kazanana kadar dişini sıkacak, altından girip üstünden çıkacaksın. Artık 21'inci yüzyıldayız. Bundan 90 sene evvel okumayı bilen devlet dairesinde müdür oluyordu. Şimdi ise kundaktaki bebek bilgisayarda uzaya gidiyor. Tabii ki farkını fark ettirmek zorundasın. Siz konumunuza gökten zenbille inmediniz bildiğim kadarıyla. Üç kuruş maaşa yağmur çamur muhabirlik yapmasaydınız olabilir miydiniz? Şimdiki gençler 'Ben şurdan mezun mühendisim veya şuyum buyum bana onbin maaş vereceksin' diyor. Adam da al sana onbin deyip kapıyı gösteriyor. Önce onbinlik olacak, sonra onbin isteyeceksin. Saygılarımla."
Mucize Doktor'a haksızlık mı ettim?
Hilal Taş adlı okurumuz, koronavirüse ilgisiz kaldığı için eleştirdiğim Mucize Doktor dizisine arka çıkmış: "Yüksel Bey merhaba, uzun yıllardır yazılarınızı takip ederim ve çok beğenirim. Yeni sezondaki program ve dizilerdeki sosyal mesafe kuralına uyulmaması konusunda sizinle hemfikirim. MasterChef, Mucize Doktor vb... Şunu da belirtmeliyim ki, Mucize Doktor da çok beğendiğim bir dizidir. Yazınızda 'geçen sezon koronavirüsten eser yoktu' dediğiniz diziler arasına Mucize Doktor'u eklemişsiniz. Ülkemizde bu virüs ortaya çıktığında zaten bu diziye de ara verildi malumunuz. Eğer buradaki kastınız, virüsün konu olarak işlenmesiyse dünyada bu virüs baş gösterdikten sonra ve henüz ülkemize gelmeden önce virüs konulu bir bölümü oldu, hatta çok da yüksek bir reyting almıştı. (İzlemenizi tavsiye ederim). Teşekkürler..."
YAZAR NOTU: Öncelikle okurlarımın yanlışlarımı düzeltme, eksiklerimi kapatma, atladığım detayları hatırlatma konusundaki samimi katkılarını takdir ettiğimi söylemeliyim. Ancak o bölümü ben de izlemiştim. Koronavirüsten değil, sıradan bir hastane mikrobundan söz ediliyordu. Tanıtımlarından gördüğüm kadarıyla dizinin yeni bölümlerinde de koronavirüsün esamesi okunmayacak. Oysa farkındalık yaratmak için bir hastane dizisinden daha iyisi olur mu?
Gaf kürsüsü
Okurumuz Erben Samet Arifoğlu'nun dikkatinden kaçmamış: Kanal D'nin Çatı Katı Aşk dizisinde Ayşen, akıllı telefonunun kilitleme yeri arkasında olduğu halde, cihazını yan kısımdan kilitler gibi yaparak masaya bırakıyor.
Zap'tiye
Herkesi, her şeyi 'şıp' diye bulan Müge Anlı'yı, Akdeniz'de petrol arayan Oruç Reis gemisinde mi görevlendirsek acaba?
Ne demiş?
Okurumuz Murat Yıldırım not etmiş: Esra Erol'da programına telefonla bağlanan hanımefendinin akılları durduran cümlesi: "Eşimin eşinden boşanmasını istemedim." Esra Erol'un tepkisi: "Tekerleme gibi..."