Aile dizimi tabirini son dönemlerde sıkça duyuyoruz. Bu konuyu işleyen sayısız kitap yazıldı, filmler çekildi. Hatta lüks otellerde pahalı aile dizimi seansları düzenleniyor. Yurt dışından gelen, konu hakkında uzman olduğu söylenen kişiler, metafizik öğretilerini de kullanarak katılımcıların geçmişe gidip, büyük büyük annelerine ulaşıp kaderinin etkilendiği olayı bulup çıkarıyorlar. Peki, tüm bunlar gerçek mi? Hepimiz geçmişimizin kurbanı mıyız? Öyleyse irademizin önemi ne? Bu konuyu alanında uzman psikiyatrist ve psikologlarla konuştuk... Üç bölümlük serimizin ilk iki bölümünün konuğu Prof. Dr. Kemal Sayar...
■
Bu akımı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Popüler olana ihtiyatla yaklaşılması gerektiğini düşünüyorum. Sahte bilimsel bir yaklaşım olduğu izlenimi alıyorum. Bir aile dizimi oturumunda, gönüllüler hastanın aile üyelerinin rollerini üstlenir ve Hellinger'e göre; 'enerji alanları', hasta yakınlarının ve atalarının bastırılmış hatıraları hakkında gönüllülerin telepatik olarak belirli bir şekilde davranmasını sağlar. Bu 'dizim', iddiaya göre profesyonel tarafından uygun yorumlandığında, hastayı zihinsel olarak iyileştirebilir. Doktrine göre, herkesin bir ailede oynaması gereken bir rolü var. İnsanlar rollerini aştıklarında veya inkar ettiklerinde, ailenin uyumu bozulur ve bu durum hastalık, saldırı, ensest ve şiddete yol açabilir. 'Enerji alanları', bizi geçmişteki insanlarla, yerlerle ve hayvanlarla şimdiki zamanda birbirine bağlayan hafıza ve etkiye sahiptir. Bugün psikiyatri biliminde 'psişik enerji' fikrinin kabul gördüğünü söyleyemeyiz ama pek çok terapiler bu sınanması mümkün olmayan düşünceden hoşlanıyor.
■
Günümüzde modern insan kendisine tutunacak bir dal mı arıyor?
Yaşamın özünde kaygı vardır. Bu kaygı insan oluşumuzun varoluşsal şartı ancak günümüzde artık bir risk toplumunda yaşıyoruz, fragmanlar halinde yaşamı deneyimliyoruz, kalıcı olan tutunacak pek az dalımız kaldı gelenekten. Üstelik tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar da kendi yaşamımızın aktörü, yazarı ve başarı ve başarısızlıklarıyla sorumlusu kabul ediliyoruz. Bizim dramımız, artık kötü talih yüzünden üstümüze çullanmıyor; bizzat beceriksizlik ve yeteneksizliğimizden doğuyor, önümüzde durup bize çukur kazan kader gibi bir bahanemiz yok artık. Ama bir dakika, ardımızdadır belki de o çukurlar.
■
İnsanlara bir rüya mı satılıyor? Kişisel gelişim endüstrisi bize aile dizilimi furyasıyla yeterince çabalarsak, istersek, kontrolcü olabilirsek hayatımızın planlarımız dahilinde gerçekleşebileceği rüyasını satıyor. Kaygı bozuklukları, depresyon, tükenmişlik şikayetleri tepe noktasında günümüzde. Niçin hayatlarımızda bu kadar korku, öfke, mutsuzluk, değersizlik duygusu olduğunu kendimize izah edemiyoruz; her şeyi de doğru yapmışız halbuki... Aile dizimi iddiası burada insanların imdadına yetişiyor.
■
Beş kuşak ötede kalan kişilerin yaşadıkları sonraki nesillerde kendilerini açığa veriyor mu?
Bırakın atalarımızın geçmişini, bizzat kendi geçmişimiz bile bugün çok belirleyici rol oynamayabilir. Çok çok ağır travmalara maruz kalmamışsak hayatın güzel sürprizleri bizi iyileştirir. Sosyal bilimlerin ulaştığı gerçeklerden bazıları, insanın tek başına kendiliğini kazanan bir canlı olmadığını haber veriyor. İnsan, benliğini çocukluğunda ve an be an yeniden kurarken çevresel koşullarının, bağlantıda olduğu insanların, uğraşlarının yansımasında yapıyor bu inşayı. Aile dizimi iddiaları da bu gerçekleri dolgu malzemesi olarak kullanıyor pastasında. Elbette ebeveynlerimizin ruhsal zorlanmaları, kişilik yapıları bizim tarafımızdan ufak bir yaşta soğurulur, onları olduğu gibi devraldığımız kadar, onlarla baş etme yöntemleri de geliştirebiliriz. İnsan geçmişin kurbanı değildir. Geçmişin yaraları bugüne gölgesini düşürebilir ama onları gerçekten iyileştirmek için tek imkân, burada ve şimdide, mevcut ilişkidedir. Böylece geçmişin hayaletleri bugünün tarihi haline gelir ve bizi rahatsız etmeyi bırakır.
KONTROL ELİMİZDE
■
Yani, insan kendi hayatını yaşadıkça şekilleniyor, özgün formunu alıyor...
Ebeveynlerin ihmal ve ihlalleri, yakınımızda
bulunmayışları bizde yaralar
açar ama daha da ötesinde tanıdık olmayan,
kaygı uyandıran başka olaylar karşısında
çok daha kırılgan hale getirir
bizi. Bağlanma şekillerimiz, insanları
ve olguları deneyimleme algımızı şekillendirir.
Başka şartlar, başka imkanlar
ve insanlar can simidi vazifesi görebilir.
Ailemizden bir alamet taşırız ruhumuzda,
ama bu onların bize verdiği şeyin
aynısı olmayabiliyor. Öte yandan genetik
bilimi de bize, mesela şiddete meyilli
olmak, melankolik olmak vb. niteliklerin,
duygusal, davranışsal ve karakter
özelliklerinin kodlanmayan DNA olarak
kalıtım zinciriyle aktarıldığını söylüyor.
Ama fiziksel olmayan genetik niteliklerin
tetiklenmedikçe ve arzu edilmedikçe
aktif hale gelmeyecekleri başka
gerçek. Niteliklerimizi kendi seçtiğimiz
şekillerde kullanma iradesi elimizde;
demirden tüfek veya sanat eseri yaratabilmekle
aynı mantığa sahip bu gerçek.
Sahte bilimsellikle itibar kazanma peşindeler
■ Dizimcilerin ana amacı nedir?
Bu alandaki en bilinen yayınların temel iddiası, ataların zorlayıcı bireysel yaşantılarının, travmalarının bunlara şahit olmayan, o atalarla ortak zaman dilimini paylaşmamış sonraki nesillerde de motif olarak tekrarlandığı yönünde. Yani mağduriyetin süreğenliği. Bu alanda hizmet verenlerin, bir tür, yarım gerçeklerden sahte bilimsellik üreterek itibar, servet, güç kazanma peşinde olmaları muhtemel. Süte su katmanın kolaycılığını kullanıyorlar.
AÇIKLAMA SAÇMA DA OLSA İNSANLARI RAHATLATIYOR
■
Aile dizimi kendince bir izah sunarak insanları yakalamaya mı çalışıyor?
Aile dizilimi "Dur! Seninle başlamadı
her şey" iddiasında. Senin bu kötü durumunun
nedeni büyük annenin mutsuz
hayatı mesela. Saçma da olsa bir açıklamanın
olması insanı rahatlıyor. Sorunu
dışsallaştırmanızı, hayatınızda eksik
bıraktığınız şeyleri görmezden gelmenizi
sağlıyor. Sorumluluğu iptal ediyor.
İradenin felçli bırakıldığı bir dünyada,
tanıdık bir söylem, bizi sorumluluğumuzdan
azat eder. "Kendi yaşamamak,
fakat yaşanmak, olup bitenleri yönlendirmek
yerine onlar tarafından ileriye
doğru sürüklenmek" diyordu Ernst
Fischer buna. Bizde de "Dede koruk yer
torununun dişi kamaşır" denir. Atalar
kültürünün baskın olduğu toplumlarda,
bu iddiaların müşterisinin de daha aşina
olacağını sanıyorum.