Mahalle arkadaşımızı tehdit etmek için üçe kadar sayarken araya 'iki buçuğu' sıkıştırırdık çocukluğumuzda. Vicdanımız, 'Dur, yarım saniye daha bekle' dediği için. Şimdi kırmızı ışık yeşile dönmeden basıyoruz önümüzdeki arabaya kornayı...
Mahalledeki son arsada dekmancılık oynarken ben hep Kızılderili olurdum, arkadaşlarım hep beyaz kovboy. En çok ben ölürdüm, tek kaldığımdan. Üzülmezdim ama hiç. Vicdanım 'yerliydi' çünkü. Çocuk yürekler, var olmak için 'çok'un yanında saf tutmayı bilmezlerdi ki...
Annem, beni ilkokula gönderirken muz koymazdı beslenme sepetime, 'Alan var, alamayan var çocuğum' diyerek. Elmamı bile olmayanla paylaşmayı annemle birlikte, ilk öğretmenim 'vicdan' öğretmişti bana. Garsonun getirdiği tabağı 'Durun, dokunmayın, resmini çekeyim önce' deyip daha ağzına lokma koymadan sosyal medyada paylaşacak arsız bir dünyaya hazır değildik o sıralar...
Biz apartmanın caddeye bakan duvarında oturup karşıya geçirmek için yaşlı insan beklerdik çocukken. Sırf Saim Bakkal ile kırtasiyeci Mahir Amca görüp de 'Aferin' desin diye. 'Like'ımızı değil, 'layığımız'ı bulmak önemliydi çünkü.
Büyüklerim öğretmişti, okul çıkışı leblebi tozunu hep aynı dükkandan almamam gerektiğini. Bir gün yolun solundakinden alıyorsam, ertesi gün yolun sağındakinden alırdım. Kendimce 'nasiplerini bölüştürmek' için. 'Bodrum'da aynı turistleri kendi dükkanlarına çekmek isteyen esnafın kavgasında 16 kişi yaralandı' haberine hâlâ alışamamam bundan olsa gerek...
Belki de tüm eski erdemler aynı hızla kirlendi. Ama ben birinciliği 'vicdan'a verdim...
İşte bu yüzden, dünyaya gelecek her yeni bebek için ilk temennimdir: Vicdanlı olsun...