Geride bıraktığımız haftanın yüreklere en fazla dokunan görüntüsüydü. Şanlıurfa'da bir çocuk, engelli okul arkadaşının önünde diz çöküp onun çözülen ayakkabı bağlarını bağladı. Önce okulun müdüründen tebrik aldı, sonra tüm Türkiye'den. Müge Anlı alkışlamakla da yetinmedi, o çocuğu buldurup İstanbul'a getirtti ve Ali Çizik adlı bu iki ayaklı kocaman yüreğin üç hayalini gerçekleştirdi.
Ali uçağa binmek istiyordu, bindi. 15 Temmuz Şehitler Köprüsü'nü görmek istiyordu, otomobille üstünden geçti. Gönül verdiği Beşiktaş'ın Çarşı'sında gezinmek istiyordu, Kartal heykelinin önünde fotoğraf çektirdi. Müge'nin stüdyoda o çocuğun alnına kondurduğu öpücük, aslında hepimizindi.
Yine geride bıraktığımız haftanın en yürek burkan görüntüsü ise Londra'dan geldi. Suriye göçmeni 15 yaşındaki Cemal; ırkçı, faşist düşüncelerle beyni yıkanmış İngiliz okul arkadaşı tarafından ortada hiçbir neden yokken yere yatırıldı, boğazı sıkıldı. Üstelik Cemal'in bir kolu kırıktı ve alçıdaydı.
İki çocuk... Biri bizim Ali, diğeri adını bile bilmediğim, bilmek istemediğim o çocuk kılığındaki İngiliz eşkıya. Biri, okul arkadaşının engelini kaldırıyor, diğeri kolu kırık okul arkadaşının önüne vicdansızlık engeli dikiyor.
O İngiliz çocuk adına insanlığımdan utandım. Bizim Ali adına ise Türklüğümle gurur duydum...