Haber bültenlerinde rastlamışsınızdır. İki genç kız, bir fatura ödeme istasyonuna geliyorlar. Bankonun üzerindeki kutuyu gözlerine kestiriyorlar. Biri, görevliyi konuşarak meşgul ederken, diğeri kaşla göz arasında kutuyu çalıyor ve birlikte uzaklaşıyorlar.
Peki o kutunun içinde ne var?
Soma'daki faciada hayatlarını yitiren madencilerin geride bıraktıkları aileleri için toplanan yardım paraları... Belli ki 'vicdan' denilince akıllarına sadece bir sinema filmi geliyor. Yüreklerinde bir nebze 'Allah korkusu' barındırmıyorlar. Ne inançları var, ne insanlıkları...
Çok değil, 20 gün önce daha da beterini yaşamıştık hep birlikte... Soma'da daha kurtarma çalışmaları sürerken, hırsızlar hayatlarını kaybeden madencilerin üzerinden çıkan saat, cüzdan vs. gibi eşyalar ile kurtarma ekiplerinin malzemelerinin bulunduğu deponun kilidini kırıp içeridekileri çalmışlardı.
Eğer ilgili savcılar bu iki olayı da 'basit hırsızlık' olarak değerlendirirlerse hem hukuki, hem vicdani olarak sorumluluk altına girerler. Çünkü çalınan, sadece yardım paraları ya da özel eşyalar değil. Çalınan, hepimizin masumiyeti... Onlar sadece o kutuyu ve içindeki üç beş lirayı çaldıklarını sanıyorlar ama asıl zimmetlerine geçirdikleri, insanların yardımseverliği, güveni...
Kim bilir, o kutunun içinde, evine götüreceği fazladan bir ekmek yerine, hayır işlemeyi seçen bir emeklinin 'vicdanı' vardır belki. Bu kadar arsızca, bu denli soysuzca işlenen suça sadece 'hırsızlık' demek hem onları ödüllendirir, hem de aynı niyeti taşıyan potansiyel vicdansızları cesaretlendirir.
Bu iki olaya da öyle ibretlik cezalar uygulanmalı ki, bir daha hiçbir kötü niyetli vicdansız, elini yardım kutularına uzatamasın...