Olimpik Seyirci bu ülkede 1950'li, 60'lı yıllarda vardı.
Eskrimciler Nefi Güven'i, Seyyit Mısırlı'yı ve ötekilerini TV yokken, millet gazetelerde çıkan resimlerinden tanırdı. Nefi Güven;
Fransız dünya şampiyonunu yenip Akdeniz Oyunları Şampiyonu olunca, manşetlerdeydi...
Türkiye eskrim şampiyonalarını manşetten verirdik, biz 30 bin tirajlı Ankara Yeni Gün gazetesinde. Spor salonu dolardı. Millet eskrim seyrederdi. Sadece o mu?
Nejat Eczacıbaşı liderliğinde İnönü Stadı'nda binicilik yarışmaları düzenlendiğinde; millet, Eyüp Öncü ve arkadaşlarını, dünya şampiyonu Dariola ile yarışırken görmek için, merdivenler dahil stadı doldurmuştu.
30 bin kişi.
Gene İnönü Stadı'ndaki Balkan Atletizm Şampiyonası'nda, (Sadece Balkan) aynı statta 33 bin seyirci vardı.
Çünkü o zaman, gazeteler 'spor'u manşet yaparlardı.
Kürek, yüzme, kule ve tramplen atlama yarışmaları nerede yapılıyorsa, oralar da dolardı.
Geçiniz. Her yaz, olimpik dalların hepsinde Fener-Galatasaray Bayramı yapılırdı.
Biz Ankara'dan gelirdik izlemeye.
Cahit'le Ekrem'in bin 500 metresini izlemek isteyenler, Fener Stadı'nda boş yer bırakmazlardı.
Rüya gibi geliyor değil mi size..." Hıncal Uluç'un dünkü nefis yazısından bir bukle okudunuz...
Hakikaten rüya gibi geliyor.
Hıncal Abi meseleyi o kadar güzel özetlemiş ki; medyanın spor müdürleri, her sabah haber toplantısına girmeden önce futbol değil, spor müdürü olduklarını hatırlamak için o yazıyı çerçeveletip odalarına asmalılar.
Özellikle bu yazıyı TRT Spor'un müdürü her sabah okumalı, kamu hizmeti yaptığını hatırlamalı.
TRT Spor, aynı maçları saatlerce konuşmak yerine, sporun her dalına eşit oranda yer vermeli.
Biz TRT'ye vergileri bir gün bizim de atletizmde, yüzmede, kayakta, buz pateninde şampiyonlar çıksın diye veriyoruz.
80 kuşağı iyi bilir; bizim çocukluğumuz kayak, buz pateni, atletizm müsabakalarını izlemekle geçti.
Asıl komik olan ise spor müdürlerinin olimpiyatlardaki başarısızlıklardan dert yanmaları.
Yahu sen atletizmi, yüzmeyi, halteri, eskrimi haber yapmazsan, nasıl olimpik sporcu yetişir?
Hadi eskrim sporu tarihimizde ilk kez Türkiye'ye dünya şampiyonluğu getiren İbrahim Ahmed Acar'ı unuttunuz; bari Avustralya'da düzenlenen Dünya Jimnastik Kupası'nda halka branşında bronz madalya kazanan İbrahim Çolak'la ilgili özel haberler, röportajlar yapın.
Müsabakada üçüncü olan Çolak'ın kendisinin geliştirdiği hareket, Uluslararası Jimnastik Federasyonu (FIG) tarafından 'Çolak' ismiyle literatüre geçti. Bu müthiş bir başarı.
Tüm medya sabahtan akşama kadar futbol konuşsa da bu topraklarda Acar ve Çolak gibi gençler yetişiyor. Bari yetişenlerin kıymetini bilelim.
Olimpiyatlarda dopingsiz madalya kazanmak istiyorsak, Hıncal Abi'nin anlattığı, şimdi bize rüya gibi gelen o spor haberciliği anlayışına dönülmeli.