Star TV'deki "Kabare Atölyesi" ile adeta zaman makinesine bindim, ne güzelmiş o Devekuşu Kabare günleri... Haftalar öncesinden bilet ayırtıp, gittiğimiz yetmiyormuş gibi evdeki Betamax video cihazına takıp saatlerce izlemeye doyamadığım Beyoğlu Beyoğlu, Yasaklar, Reklamlar, Deliler, İnsanlığın Lüzumu Yok, Aşk Olsun ve diğerleri... Kabare tarzını tiyatromuz niye terk etti onu da anlamış değilim. Evet, salon bulmak dert ama isteyen, çalışan, azmeden salon da buluyor, seyirci de... İnsanların bunca felaket, rezalet arasında şöyle geç saatte kafayı dağıtacağı, gülüp, eğleneceği, müzikli- danslı, "sabun köpüğü" komedilere bugünlerde daha fazla ihtiyaç yok mu? "Sabun köpüğü" dediysem, kabare türünü hafife aldığımı zannetmeyin. Köpükten kasıt, günlük hayatın hayhuylarıyla kirlenen ruhu çitilediği içindir. Bu minvalde Zeki Alasya ile Metin Akpınar'ın yıllardır yaptığı kabare, bence türünün en zor örneğiydi. İnsanları hem güldürmek hem de memleket meseleleri üzerine tatlı tatlı kafa yormaya özendirmek öyle her babayiğidin harcı değildir. Onlar başardılar... İki ustayı, Nevra Serezli ile beraber tecrübelerini gençlerle bölüşürken izlemek heyecan vericiydi. Hele o unutulmaz oyunların "en kalburüstü, en eğlenceli" sahnelerini farklı yorumlarla yeniden seyretmek yok mu? Ama ne yalan söyleyeyim, Devekuşu Kabare'nin neredeyse her oyununu "ezberinde tutan" biri olarak ben, gençleri hep kafamdaki Zeki-Metin ile kıyaslayıp, durdum. Öyle olunca da duruldum, buruldum. Hele Metin Ağabey arada bir kendi oyunundan örnekler verince, gençlerin daha ne kadar çok fırın ekmek yemeleri gerektiğini görüp, üzüldüm. Yine de içlerinde bir kaç yetenekli isim var. Özellikle dizi sektörü, aradığı yeni kanı bu program sayesinde bulabilir. Ama yeni Zeki- Metin olmak... İşte orası biraz zor görünüyor... Bir naçizane tavsiye de hem sanatını hem insanlığını çok takdir ettiğim değerli Nevra Serezli'ye... Sevgili hocam, şu "keyif" kelimesini daha az kullansanız olmaz mı?