'Sevgili veliler...
Çok yakında çocuklarınızın sınavları başlayacak.
Çocuğunuzun başarılı olması konusunda hepinizin gerçekten endişeli olduğunu biliyorum.
Ama lütfen unutmayın; sınava giren çocuklar arasında matematiği anlamasına gerek olmayan bir sanatçı olacak. Tarihi ya da İngiliz edebiyatını umursamayan bir girişimci. Kimya notları önemli olmayan bir müzisyen.
Fiziksel olarak fit olması; fizik derslerinden daha önemli olan bir sporcu olacak.
Eğer çocuğunuz en yüksek notları alırsa, bu harika!
Ama eğer almazsa… Lütfen özgüvenini elinden alıp onurunu kırmayın. Onlara sorun olmadığını, bunun sadece bir sınav olduğunu söyleyin! Hayatta çok daha büyük şeyler için biçilmiş kaftan olabilirler. Sınavdan kaç alırlarsa alsınlar, onları seveceğinizi ve yargılamayacağınızı söyleyin onlara.
Bunu lütfen yapın ve bunu yaptığınızda çocuklarınızın dünyayı fethetmelerini izleyin.
Bir sınav ya da düşük bir not, hayallerini ve yeteneklerini ellerinden alamaz. Ve lütfen doktorların ve mühendislerin dünyadaki tek mutlu insanlar olduklarını düşünmeyin.
Saygılarımla…' Bu yazı Singapurlu bir okul müdürünün velilere yazdığı mektup diye dolaşıyor sosyal medyada.
Bu mektup, bizim gibi sınavkolik bir ülkede her okulun panosuna asılmalı.
Dünyada yapılan araştırmalara göre; bugün insanların yaptığı mesleklerin yüzde 60'ı 20 yıl sonra olmayacak. Birçok işi, yapay zeka ve robotlar yapacak.
Yabancı dil bilmek de çok büyük artı olmayacak. Şu an anında sesli çeviri yapan mobil uygulamalar, 20 yıl sonra kusursuz çalışacak.
Dünyayı büyük bir belirsizlik bekliyor, birçok insan işsiz kalacak ve devletlerin verdiği vatandaşlık maaşıyla yaşamına devam edecek. Elbette bu süre zarfında birçoğumuzun çocukları klasik sistemde eğitimine devam edecek.
Bu belirsizlik ortamında çocuklarımızın fark yaratmasını istiyorsak yaratıcılıklarını ve hayal güçlerini geliştirmeliyiz, onları keyif aldıkları alanlara yönlendirmeliyiz.