Yine aynı medya timi iş başına geçti. Bu sefer kim için mi? Bu kez Yeşilçam'ın en önemli kadın oyuncularından Hülya Koçyiğit'i gözlerine kestirmişler.
Öfke gözlerini öyle bürümüş ki, Koçyiğit'in ayağını kırmasını bile insani değerlerden uzak bir üslupla haber yapıyorlar.
Usta oyuncunun, Kültür Sanat Politikaları Kurulu'nun toplantısına giderken yere düşerek ayağını kırmasını, adeta dalga geçer gibi duyuruyorlar okuyucularına. 'Cumhurbaşkanlığı'ndaki işine koşarken düşen...' diye tanımlıyorlar Koçyiğit'in başına geleni...
Yıllarını Yeşilçam'a adamış büyük bir oyuncu Hülya Koçyiğit.
Buradan geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum kendisine. Seversin ya da sevmezsin ama sinemamız için harcadığı emek ortada. Bari ona saygı duy. Zaten bu özelliğinden dolayı, sektörü en iyi bilen isimlerden biri olduğu için Kültür ve Sanat Politikaları Kurulu'nda yer alıyor. Artık ölçüyü iyice kaçırdılar.
Sağlık bu; bu kadar mı duyarsızlaştınız ve uzaklaştınız insanlıktan?
Haberi tiye alarak vermek her şeyden önce Hülya Koçyiğit'e yapılmış büyük bir ayıptır.
Kendini iktidar karşıtı olarak konumlandıran bu medya timi, Hülya Koçyiğit'i 'karşı mahallenin sanatçısı' olarak görüyor ve bütün ayıbı da bu sebepten dolayı yapıyor.
İnsani bir olaya bile ideolojik körlükle yaklaşmanın somut örneğidir bu olay.
'Karşı taraf' olarak gördükleri sanatçıları her açıdan yıpratmak, itibarsızlaştırmak için hiçbir fırsatı kaçırmıyorlar. Sağlıkla ilgili bir konu da olsa fark etmez onlar için. Bizden diye gördüklerine de hiç acımaları yok. Kendilerinden farklı bir söylemi, davranışı karşısında idam sehpası kurup infaz ediyorlar bir bir. Bu hafta başı Erdal Beşikçioğlu'na yaptıkları ortada.
TAM BIR PROVOKATÖR
Zehirli dilleriyle topluma nefret tohumları ekmek için ellerinden ne geliyorsa yapıyorlar. Bu nereye kadar böyle gidecek? Bunun bir sonu var mı bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey varsa o da keskin sirke en çok küpüne zarar verir. Bu keskin ve zehirli dille toplumda giderek itibar kaybettiklerinin farkında değiller belli ki. Her seferinde biraz daha giriyorlar çukura.
Seçim yaklaştıkça içeride huzursuzluk yaratmak isteyenler, yine boy göstermeye başladı. Andımız, Türkçe ezan, 'Atatürk ilahtır' tartışması, büste baltalı saldırı...
Bana göre, hepsi toplumu ayrıştırmak için yapılan planın parçaları. Planı provokatörler sahneliyor. Baş provokatör de Mine Kırıkkanat...
İnsanları kışkırtmak için sürekli bir çaba halinde kendisi.
Geçen hafta tehditler savurmuştu ekrandan...
Pazartesi de Erdal Beşikçioğlu'na saldırmıştı. Yetinmemiş olacak ki, hafta başındaki performansından "Atatürk benim ilahım, tapıyorum" sözleri ile yine sahnede kendisi. Bu neyin hırsı anlamadım. 'Toplumu nasıl daha fazla kışkırtırım?' diyerek sürekli çıtasını yükseltiyor yaptığı açıklamalarla.
Atatürk, ülkemizin ortak değeridir. Seversin ya da eleştirirsin; buna kimse karışamaz.
Hakaret boyutuna geçmeden, Atatürk'le ilgili fikrini, duygularını, düşüncelerini söylemekte özgürsün. Kendisini Atatürkçü olarak tanımlayan Mine Kırıkkanat ne yapıyor peki?
Ülkemizin ortak değerini provokasyon malzemesi haline getiriyor. Atatürk'ün adını kullanarak toplumun sinir uçlarıyla oynamaya çalışıyor.
Atatürk'ü kendi provokasyonunun aracı haline getiriyor.
Kırıkkanat bu performansıyla, politikada yıllarca Atatürk'ün adını kullanarak oy devşiren siyasetçilere bile taş çıkarır. Bana kalırsa; Kırıkkanat'a, başta Atatürkçülerin hiddetle karşı çıkması gerekir.
Yanlış mı?