Ve gönlümden geçen oldu... Yok Böyle Dans'ın som altından kupası, kaybettiğimiz Defne Joy Foster'ın minik oğlu Can Kılıç'a gitti. Tabii ki bu jest, ben teklif ettiğim için yapılmadı. Eminim, ben önermesem de Acun ve yarışmacılar bu anlamlı jesti düşünüp hayata geçireceklerdi. Yarışmadan önce bir araya gelip, "Kim kazanırsa kazansın, kupa Can'a gidecek" diye karar alan tüm finalistleri can-ı gönülden kutluyorum. Ama şimdi jest sırası o kupayı hazırlayıp yarışmaya hediye eden mücevher firmasında... Birinciliği ve kupayı sonuna kadar hak eden ve büyük bir fedakarlık gösterip ödülünü minik Can'a veren Azra Akın'a o kupanın aynısını yaptırıp hediye ederseniz, yılın en anlamlı kampanyasının sahibi olur, parayla ölçülemeyecek bir sempati ve prestij kazanırsınız. Haydi Atasay'cılar, göreyim sizi... Gece, duygu yüklüydü. Ama Defne'nin hayat felsefesine uygun olarak, ağır ve ağdalı bir havada da değildi. Yine de 'yarışma heyecanı' bana göre bu geceye fazla geldi. Keşke yarışmacılar sadece performans sergileseler, sonunda da kupayı hep birlikte havaya kaldırsalardı. Zira işitme engelli çocukların eğitim göreceği okul, çoktan hazırlanmıştı. Yani Show TV'nin reklam gelirini artıracak ekstra bir reytinge ihtiyaç yoktu. Azra muhteşemdi, Eda göz kamaştırıcıydı... Ama bana göre en büyük alkışı Pascal hak etti. Onunla, geçen yıl Formula 1 pistinde yarışmıştım. Ünlüler arasında hâlâ en iyi zaman onda... Yani içinde bulunduğu işte 'en iyi' olmak için tüm yüreğini ortaya koyuyor. Dansın da 'kralını' yaptı. Bana göre en fazla aşama gösteren dansçıydı. Üstelik futbol gibi son derece sert, kaba, estetik yoksunu bir spor branşından gelmesine rağmen... Saba Tümer onun Beşiktaşlılığını öne çıkarmaya çalıştıkça, Pascal doğru strateji izleyip herkesi, her taraftarı kucaklamaya çalıştı. Pascal'ın birinci olabilmek için sahnede varını yoğunu ortaya koyduğu gece, eski takım arkadaşları, Ankaragücü karşısında tel tel dökülüyorlardı. Bana göre şu anda Beşiktaş'ın en büyük ihtiyacı, 'Pascal ruhu'dur!