Ajda Pekkan, Kurban Bayramı'nın birinci günü A Para'da yayınlanan Günaydın Hafta Sonu programının konuğu oldu. Sinan Özedincik ve Funda Karayel'in sorularını yanıtlayan Pekkan, bir çok konuya değindi.
İşte o açıklamalar...
Bayramları kim özlemez ki, her zaman özlüyorum.
Büyüklerimizin ellerini öpmeye giderdik. Daha çok misafir kabul ederdik. Babam denizci olduğu için genelde gemilerde oluyordu.
Çok isterdim o ritüeli devam ettirmeyi.
Herkese iyi bayramlar diliyorum.
'Günaydın Hafta Sonu' bayram özel programı A Para'da
Bitmek bilmeyen bir çalışma tempom var. Çalışmadığım zaman kendimi garip hissediyorum. O enerjiyi işime yansıtmak istiyorum.
Değişiklikleri severim. Çünkü iş için değişik yaştaki insanlarla muhatap oluyorum. Kendimi güncelliyorum sürekli. Bunu yapınca sanki kocaman kitaplar okumuşum gibi hissediyorum. Bu arada her zaman kitap okurum.
POLLYANNA GİBİ BAKARIM
Böyle bir markayı yönetmek zor. Ben de çok isterdim benden daha fazla olsun, klonlanayım.
Biri şarkı söylesin, diğeri başka bir işe gitsin... Allah yardım ediyor.
Allah'a çok inanan birisi olarak bu bana moral veriyor.
Buralara gelişim hem zorluydu, hem de şanstı. Durumu hiçbir zaman dramatize etmek istemem. Ben Pollyanna gibi bakarım olaylara. Tabii çok üzüldüğüm anlar oldu ama duygusala bağlayınca zaman kaybediyorum.
Evlenip kenara çekilip kendimi dinlemek istedim. Evlilik nedir diye insan merak ediyor. O dönem kendimi nadasa almam iyi oldu. Kendimi analiz ettim, ben neyi seviyorum diye sorguladım.
GİDEN HEP BEN OLDUM
Eşimle niye ayrıldık diye sorarsanız, bazen bazı şeyler eskiyor. Ben kendime yetişemiyorum. Hep değişkenliği seviyorum.
Benimle koşacak partner olması, benim işlerimle ilgilenmesi gerekiyordu.
Ben şöhretim diye kendini ayrıştırmaması gerekiyordu. İlişkilerde ceketini alıp giden hep ben oldum.
Bu yolculuğun içinde var olmamın tek sebebi beni köklü şekilde sevenler.
Onlar beni hep ayakta tuttular. Kendimden vazgeçtiğim zamanlarda bile 'Olmaz, bırakamazsın' dediler. Arada bir hatalarımız oluyor. Herkes hata yapabilir ama biz yapınca büyük oluyor.
Bir şeyleri yapabilmek ve yaratabilmek zaten enerjiyi yüksek tutuyor. Bunun starlıkla alakası yok, bu mükemmelliyetçilikle alakalı. Yıllarca bunu taşımak kolay değil. Zirve yalnız ve soğuk.
Moda ile ilgilenmek istiyorum.
Orayı da bir karıştırayım diyorum.
EVDE ÇEKİRDEKLİ SİNEMA PARTİSİ VERİRİZ
"Sinemaya bayılıyorum ama çok zor şimdi sinemada olmak. 'İyi ki sosyal medyanın olduğu bir dönemde film çevirmemişim, rezil olurdum sonra' diyorum. Orada yaptığını başka bir sahnede yapamazsın. Ben Ses dergisiyle ilk girdiğimde film dünyasına, daha çocuktum. Ve ben şarkı söyleyenleri daha çok merak ediyordum. Ne tarz olursa olsun hepsi kabulümdü. Bir de ben sinemada rolümü hiç ezberleyemiyordum. Ses dergisiyle 12 film anlaşmamız vardı. O zaman Hülya Koçyiğit de kazanmıştı yarışmayı... O, 'Yılanların Öcü' filminde fevkalade oynadı. Benimse kafam karışıktı ama anlaşmaya uyup 12 filmi tamamladım. O dönem 'Tecrübeli, işin ustası olanlara ayıp ediyor muyum acaba?' diye de düşünüyordum... Bu arada çok iyi izleyiciyimdir. Hatta fanatik salyılırım. Film izleme günleri düzenleriz evde. Arkadaşlarımı, kardeşimi toplar, çekirdek ve fıstık yiyerek film izleriz.
SEZEN'LE SÜRPRİZ PROJE VAR
SUZAN Kardeş, Günaydın Hafta Sonu programında şunları anlattı:
Turnemde 5 bin kilometre yol yaptım. Bazen Trakya'dan Ege'ye, Ege'den Adana'ya, sonra tekrar Trakya'ya falan döndük ama hiç yorulmadım.
Her il farklı oluyor. Şehirlerin de kültürü var. Mesela Trakya'da festival oldu. İnsanlar müziği duyunca denizden mayolarıyla gelip dans etmeye başladılar.
Bomboş alan birden doldu. Bu beni çok etkilemişti. Genellikle de gençler. Hepsinin eğlenmeye ihtiyacı var.
Ben normalde çok fazla müzik dinleyemiyorum, yollarda dinliyorum. Elim hiç boş durmaz; çiçekler falan yaparım, kafamı oyalasın diye. Çünkü çok düşünmek istemiyorum.
Sezen Aksu ile yepyeni şarkılardan oluşan bir albüm yapacağız.
Çok korkuyorum. Çünkü hep kulağımın duyduğu şarkıları seslendirdim bu zamana kadar. Nasıl kaçıyorum bir görseniz...
Kendimi Rumeli camiasına borçlu hissediyorum.
Mesela sahnemde de Yeşilçam bölümüm var, onları anıyoruz. Beni en çok Rumeli'de seçiyorlar.
Bana da ödül vermişlerdi.
Ondan beri kendimi borçlu hissediyorum.
Daha ne katabilirim diye düşünüyorum.
Küçükken yaşadığım yerde bir tane cami vardı, bayramlarda ona doluşurduk. Ben bir camiyle Müslümanlığımı, bir Türk okuluyla da Türklüğümü korudum.
Her zaman kaynayan bir yer Balkanlar... Biz dışarda üç-dört dil konuşurduk ama eve girince sadece Türkçe. Babaannemiz bize dualar öğretirdi.
Sırp, Makedon, Müslüman diye bir ayrım yoktu.
DÜNYADA ESKİYE DÖNÜŞ YENİDEN MODA OLDU
Programa katılan Aysun- Ali Kocatepe çifti de samimi açıklamalar yaptı...
Aysun K.: Şimdi bayramlar üzücü bir şekilde sadece mesajla kutlanıyor.
Mesafeler çok uzak. Artık bayramlar tatil olarak değerlendiriliyor.
Ali K.: Eski dönemi ve şimdiki dönemi yorumlayacak olursak hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, bu kesin.
Yeniden plakların moda olduğunu görüyoruz.
İnsanlar anılarını, dedelerinin-ninelerinin anılarını ayakta tutmak plak alıyorlar artık. Benim gözlemlediğim dijital ortam, internet her şeyi altüst etti. Her şeyin önüne geçti. Önce plak, sonra da CD basmaktan vazgeçti şirketler. Dünyada tekrar eskiye dönüş moda oldu.
Aysun K.: Eskiden kaç kanal gezmeniz gerekirdi ama şimdi çok değişti. Değerli bir-iki kanalda ve sosyal medyada yer almak yetiyor.
Diğer şarkılarımızda bunu yaşamadık mesela.
Whatsapp grupları kurulmuş, şarkı oradan oraya aktarılmış ve bu sayede ciddi bir rakama ulaştı. İşte bu sosyal medyanın doğru kullanılmış gücüdür.
KİMSEYİ BENDEN KÜÇÜK YA DA BENDEN BÜYÜK GÖRMEDİM
GÜNAYDIN HAFTA SONU programının bir diğer konuğu ise Selami Şahin'di. İşte Şahin'in açıklamaları:
Zaman su gibi akıp geçiyor.
Çocukluğumuzda amcalarımızdan, dayılarımızdan harçlık beklerdik.
Zaman değiştiği gibi her şey değişiyor tabii. Biz Hataylıyız, bizde din, dil, ırk, mezhep ayrımı olmaz. Kurban Bayramı tüm dünyaya hayırlı olsun.
Kin ve nefret bitsin, kardeş olalım.
Bizde anne, baba, kardeş, dost, arkadaş mutlaka bir araya gelir, yemekler yenir, sohbet edilir. Şimdi çocuklar büyüdü.
Benden para istemiyorlar ama canım feda olsun onlara. Evlat gibisi yok. Her şey onlar için.
Gurur duyuyorum onlarla.
NOTAYI KENDİM ÖĞRENDİM
Ben çok iyi şarkılar olmadan albüm yapmam.
Kalıcı şarkı yapmak çok önemli. İlk eser yaptığımda çocuktum. Notayı kendi kendime öğrendim. İlk bestemle ödül aldım ve şükürler olsun sanatçılardan bestemi okumayan kalmadı. Tanju Okan'la bir gün oturuyoruz.
'Bir şarkı yaptım' dedim ve ona okudum. 'Kimseye verme, ben okuyacağım' dedi ama ben o notaları kaybettim. Seneler sonra buldum 72'de yazdığım besteyi. Albümümde okudum ve ona ithaf ettim.
HAYATIM ROMAN OLUR
Ben hiçbir zaman kimseyi küçük ya da büyük görmedim. Kalbi güzel olsun başıma tac ederim. O şarkıyı isteyen kişinin sesine göre eser veriyorum. Kimse için 'Bu tanınmıyor' demem. Çünkü ben çok fakir günler yaşadım. 15 yaşımda tek başıma İstanbul'a geldim. Hayatım roman olur. 17 yaşımda ünlendim. İşten çıkarıldım. Anneme, babama göndereceğim para azalmasın diye parklarda yattım.
Tavukçuda komilik yaptım Tarlabaşı'nda.
Sonra otelde iş buldum. Tuvalet de yıkadım, ütü de yaptım. Soğan ekmek yiyip anneme para gönderdim.
Annemi köy hayatından kurtardım, ona ev yaptırdım. 70'te Hac'a gönderdim.
Hayatım roman olsun diye birkaç bölüm yazdım. 'Selami Abi bunu neden film yapmıyorsun?' dediler. Köyden geldim tek başıma.
Çıktım Antakya'da iki ay çalıştım, oradan Adana'ya geçtim. Otobüse bindiğim zaman bana 'Nereye gidiyorsun?' diye sordular, 'Şarkıcı olacağım' dedim. 'Bu yaşta şarkıcı mı olunur?' diye bana güldüler.
Aynı gün de İstanbul'a gelip işe başladım. İyi bir proje olmadan film projesi yapmanın bir anlamı yok. Bir komedi projem, bir de kendi hayat hikayem var...