-Son olarak "Zoraki Misafir" filmi ile sinemaseverlerle buluştunuz. Sizi bir kez daha komedi türünde izledik ki, çok yakıştığınız aşikâr. Peki Mustafa Üstündağ'ın oyunculuk ile yolu nasıl kesişti?
"Zoraki Misafir" başarılı bir ekip çalışmasının ürünü oldu. Öncelikle şunu söylemek isterim, MGX Film ekibe önem ve kıymet veren bir yapım şirketi. Böyle bir yapım şirketi ile yolumun kesiştiği için mutluyum. Galada heyecandan söylemeyi unuttuğum için buradan filmin yönetmeni Bülent İşbilen ve senaristi Giray Altınok'a da teşekkürlerimi iletmek isterim.
Sorunuza gelecek olursak, tiyatro ile ilk tanışmam kirvem Mesut Ülgen sayesinde oldu. Kirvem, Anadolu Cam Sanayi Fabrikası'nda işçiydi. Tiyatro grubu kurdular. Oyunlarını da Adana Devlet Tiyatrosu'ndan Emre Alpago da oyunu yönetiyordu. Ben de kirvemle provalara gidip geliyordum. Tiyatro sahnesini ilk gördüğüm andan itibaren büyülendim. O günden sonra da oyuncu olmanın hayalini kurdum. Ve bu hayalimden hiç vazgeçmedim. İlk seyrettiğim oyun da 'O Güzelim Kaymaklı Dondurma Renkli Elbise' oyunuydu. O yıllarda işçiler tiyatro kurup, oynuyorlardı. Benim annem ve babam 15 günde bir Adana Devlet Tiyatrosu'na oyun izlemeye gidiyorlardı. Beni de 8 yaşımdan itibaren oyun izlemeye götürüyorlardı. Bu süreç içerisinde tiyatronun büyüsüne kapıldım ve hiç kopmadım.
-Oyunculuktan çok daha öncesine gidersek Mersin'de doğdunuz. Nasıl bir çocukluk geçirdiniz?
Babam cam işçisiydi, annem de ev hanımıydı. Çok şükür ki çocukluğum sokakta geçti. Benim zamanımda Mersin bu kadar gelişmemişti, küçük bir yerdi. Tüm mahalle birbirini tanırdı. Herkes birbirinin evine rahatlıkla girerdi. Komşuluk ilişkileri çok başkaydı. Şimdi bırakın mahalleyi, aynı apartmanda bile insanlar birbirini tanımıyor. Apartmanın sorunlarını bile telefonda mesajlaşarak halletmeye çalışıyor. Yeni nesil site kültürü ile büyüyor. Sokağa çıkıp oyun oynamadan, evin içinde vakit geçiriyor. Pandemi süreci bu durumu daha da arttırdı. Artık sadece eğitim değil, çocuklar arkadaşlıklarını da dijital platformlar üzerinden yürütüyor. Yan yana gelmeden, bilgisayar karşısında sohbet edip, oyun oynuyorlar.
3. Ablanızı 5 yaşındayken kaybetmişsiniz, belki de hayal meyal hatırladığınız o günlerin sizde yarattığı etki nasıl oldu?
Küçük yaşta kaybetmiş olamama rağmen, onu bir hayal olarak hatırlamıyorum. Onun duygusu hep yanımda. Bazen rüyamda görüyorum ablamı, iki yetişkin olarak oturup konuşuyoruz, dertleşiyoruz. Cüzdanımda bir ablamın bir de oğlumun fotoğrafı var. Ablam benim hayalim değil, gerçeğim…
4. Yer aldığınız 40'dan fazla sinema ve dizi projesi var. Bazen öyle oluyor ki bir karakter oyuncunun sonraki kariyerinde belirleyici olabiliyor. Sizi ileriye taşıdığına inandığınız işiniz hangisi oldu?
Benim için oynadığım her rol kıymetli çünkü canlandırdığım her karakter bir diğerini besliyor ve üstüne eklenerek gidiyor. Kariyerimde benim yönümü değiştiren ustalarım oldu. Öncelikle, MSM ailesine bana kattıkları için çok teşekkür ederim. Tüm hocalarıma minnettarım. Onların hakkını ödeyemem. Beni diğer okul arkadaşlarımı, parasız eğitim vererek, çok donanımlı bir şekilde yetiştirdiler. Kendimi çok şanslı hissediyorum. Mezuniyetim sonrasında kamera önünde bana ustalık yapan Cemal Şan'a da çok şey borçluyum. Kamera önündeki oyunculuğumun gelişmesi için Cemal hocam bana çok şey öğretti. Ona da buradan tekrar teşekkür etmek isterim.
-Hayat verdiğiniz karakterle izleyicinin kalbini fetheden oyunculardansınız. Şu zamana kadar süre gelen oyunculuk serüveninizde kuşkusuz sayısız unutamadığınız anınız vardır. Sizi en çok güldüreni okuyucularımızla da paylaşır mısınız?
Yan rol oynadığım zamanlardan bir anımı anlatmak isterim. Oyuncu arkadaşım Volga Tekinoğlu ile Beykoz'da film setindeyiz. Kış ayıydı ve hava çok soğuktu. O kadar çok üşüdük ki, kostümcülerden sıcak tutsun diye içlik istedik. İçlik bulamadılar ama bize 'sıcak tutar' diyerek külotlu çorap verdiler. Biz de pantolonumuzun altına mecburen giydik. Bu arada gerçekten de sıcak tutuyormuş. Çekim bitti, sabaha karşı annemle birlikte yaşadığım eve geldim, üstümü değiştirirken annem benim çorabı gördü. Annem de 'Mustafa bu ne hal?' diye sordu. 'Sıcak tutar dediler, giydim mecburen' dedim anneme. Annem de 'Tutar, doğru söylemişler' dedi. Bu anımı hiç unutmam. İlk başta çok gerilmiştik ama sonrasında çok gülmüştüm.
-Yeni nesil oyunculardan takip ettiğiniz başarılı bulduğunuz isimler var mı?
Açıkçası şu çok başarılı ya da şu çok yetenekli diye isim vermek istemiyorum. Ama şunu söylemek isterim, yeni nesilde izlemekten zevk aldığım, çok yetenekli birçok oyuncu meslektaşlarım var. Hepsinin yolu açık olsun.
-İçinde bulunduğunuz birçok proje adeta şampiyonlar ligi gibi oluyor. Sizce iyi oyuncu kadrosu bir işin yüzde kaçı?
Bu sorunuzu şöyle örneklendirmek isterim, ben size bir flüt versem mutlaka ses çıkarırsınız ama Muammer Barut'a versem çıkardığı melodi karşısında hayran kalırsınız. Projeler de böyledir. Senaryo, yönetmen, teknik ekip, yapımcı, dekor, kostüm ve oyuncu kadrosu bunların hepsi bir bütündür. Birinden biri eksik kalırsa, projede zayıf olur. Başarılı bir proje için hepsinin iyi olması gerekiyor.
-Şöhretle nasıl bir ilişkiniz var? Arttıkça daha zevkli hale mi geliyor, yoksa hayatı zorlaştırıyor mu?
Şöhret gelip, geçici bir şey. Ve zehirli de bir şey aynı zamanda. Mühim olan sevilmek bence. Allah'a şükür ki sokağa çıkınca halkın sevgisini görüyorum, hissediyorum. Türkiye'de şöhret olmak zor değil, bugün artık dijital platformlar sayesinde herkesin ünlü olma imkanı var. Ama halkın sevgisini kazanmak öyle kolay değil. Şöhretli olup, sevilmeyen birçok örnek de var. Önemli olan sokakta halkın sizi sevdiğini görmek. Bunu gördüğüm için de çok mutluyum.
-Çok farklı karakterlerle seyirci karşısına çıktınız. Peki gerçek hayatta Mustafa Üstündağ hangi konularda asla taviz vermez?
İlkeleri olan bir insanım. Ve ilkelerimden taviz vermem.
-İnsanlardan kendinizle ilgili duymaktan en çok mutlu olduğunuz şey nedir?
Beni mesleğim dışında tanımayan insanların ya da şöyle söyleyeyim beni sadece ekrandan, sahneden görerek tanıyanların, hakkımda söyledikleri bana çok gerçekçi gelmiyor. Çünkü onlar beni sadece mesleğimi yaparken görüyorlar ya da basından takip ederek hakkımda bir izlenim oluşturuyorlar. O yüzden onların övgüsü de yergisi de çok gerçeklik taşımıyor hayatımda. Ama yakınlarımın söyledikleri her söz benim için kıymetli ve değerli.
-Başa dönecek olursak çocukluğunuzdan bahsettiniz. Sizin de bir evladınız var. Ahmet Kaan ile baba-oğul ilişkiniz nasıl?
Her geçen gün yeni bir duygu öğreniyorum Kaan'dan. Aralık'ta 8 yaşına girecek ama bu yaşında bile beni eğitiyor. Bu sadece bana özel de değil, tüm anne-babalar aynı şeyi yaşıyordur diye düşünüyorum. Çocuk sahibi olmak bambaşka bir duygu, Allah her isteyene nasip etsin.
12. Sık sık oğlunuzla eğlenceli karelerinizi takipçileriniz ile paylaşıyorsunuz. Oyuncu anne ve babaya sahip olan Ahmet Kaan'ın gelecek planlarında sizin izinizden gitmek var mı? Siz oyuncu olsun ister misiniz?
Mutlu olsun, sevgi dolu olsun, insan olsun, ilkeleri olsun… Kaan için bunları isterim. Ben kendi hayallerimin peşinden gittim ve sevdiğim mesleği yapıyorum. Umarım Kaan ve tüm evlatlarımız da istedikleri hayatı yaşar.
13. Oğlunuzun ilk dişini anı olarak yüzük yaptırdınız. Mutlaka size çok özel bir güç katıyordur. Bu fikir aklınıza nereden geldi, bir hikayesi var mı?
İnsan sevince aklına böyle şeyler geliyor.
14. Denizi, özellikle denizin altındaki dünyayı çok sevdiğinizi biliyoruz. Rütbeli bir dalgıçsınız. Ahmet Kaan'ın bu sporla arası nasıl, onunla da dalıyor musunuz?
Denizin altı, başka bir alem. İnsana huzur veriyor. Ben scuba yapıyorum,
Kaan serbest dalış eğitimi alıyor, yaşı daha 'scuba'ya yetmiyor. Yakından ilgileniyorum eğitimi ile tabi ki.