Artık Efsane Cuma mı, Kara Cuma mı her neyse; geçen hafta sonumu perişan etti. Bittim yahu bittim! Diyeceksiniz ki; 'Ee kızım manyak mısın, alışveriş yapacağım diye perişan olunur mu?' Olunur, hem öyle kolay değil o işler.
Efendim, şimdi bu Black Friday, Kara Cuma, Efsane Cuma; artık hangisini beğenirseniz, Amerika'dan gelen bir dalga. Valla pek de güzel ve piyasayı hareketlendiren bir dalga.
Kasım ayının son cumasında başlayan müthiş bir indirimle tüketiciyi akın akın alışverişe davet ediyorlar. Hem herkes birbirine Noel öncesi hediyeler alıyor, hem markalar satış yapıyor falan filan.
Son yıllarda bu adet bize de geldi. En 'Alışveriş sevmem' diyenlerin bile dikkati indirimlere çekildi. Geçen cuma bir baktım İstinyePark'tayım, ki alışveriş konusunda pek becerikli olduğum söylenemez. Üç mağaza gezince baygınlıklar geçiriyorum.
Ucuzluk mağazalarında başarı sağladığım da tarihimde görülmemiş. Bir kere annemle indirimde alışverişe çıktık, yarım saat sonra koltuğun birine çöküp "Anne n'olur eve gidelim!" diye ağlamaya başladım. Öyle bir kazağın ucunda ben, diğerinde tanımadığım ablanın biri; çekiştiremiyorum işte!
'BİZDE İNDİRİM FALAN YOK!'
Neyse, İstinyePark'a dönelim... Bu kez gözümü kararttım; ben bir kadınım ve Black Friday'in hakkını vermek zorundayım.
Tutmayın beni, alacağım ve akşama kızlara bu büyük başarımı gururla anlatacağım.
Ama neredeeee!
AVM'de izdiham vardı, izdiham! Hangi mağazaya girsem kasalarda uzun kuyruklar...
İşin komiği, indirim olmayan mağazalarda bile kadınlar çıldırmış gibiydi. Misal;
Zara'ya girdim, hiçbir şey bakmaya imkan yok. Jean'ler kazaklarla karışmış... Çaresizce bakınırken, görevli "Ayşe Hanım, bizde indirim falan yok; anlamadım ne oluyor böyle" dedi. Ne olacak, algı operasyonu...
CİN OLACAKSIN CİN!
Ayrıca çorabından iç çamaşırına, kazağından elbisesine kadar neye elimi atsam, o üründe indirim yoktu. Yine beceremedim, yine beceremedim.
Aslında bünyemde indirim savaşçılığı yoktu.
Bir kere atak olacaksın.
'Ayıp olur' kaygısı taşımayacaksın.
Ürün kapanın elinde kalır, unutmayacaksın.
Sağındaki solundakine aldırmayacaksın; kalabalıkları yara yara hedefine koşacaksın.
Yorulmayacaksın, sıkılmayacaksın, bunalmayacaksın.
'Buna ihtiyacım var mı?' sorusunu zinhar sormayacaksın. Tabii ki var!
En rahat ayakkabınla, şıp diye çıkan bir elbise ya da tayt üstü tişört/gömlek giyeceksin.
Hiçbir şeyin hızını kesmesine izin vermeyeceksin.
Gerekirse kabine girmeden kıyafeti üstünde deneyebilecek çeviklikte olacaksın.
Vizyonun olacak vizyonun; kıyafeti askıda gördün mü, üzerinde hayal edeceksin.
Kabin sırasını beklemek vakit kaybıdır ve vakit kaybı sana yakışmaz.
En profesyonel hareket, yanındaki arkadaşını mağazaya girer girmez kasa kuyruğuna sokmaktır.
Cin olacaksın, cin!
Diyelim ki, beğendiğin elbisenin sonuncusunu bir kadın denemek üzere; ona arkadaşça yaklaşıp 'Bence sizi biraz iri gösterdi' gibi yorumlarla kadını o elbiseden vazgeçireceksin. Arkasını döndüğü anda da elbiseyi sepete atacaksın.
ACIKMAK, SUSAMAK YOK!
Mağaza çalışanlarıyla aranı iyi tutacaksın.
'Aa saç renginize bayıldım!' gibi iltifatlarla onları bağlayıp seçtiğin ürünleri icabında kasada bekleteceksin.
Susamayacaksın, acıkmayacaksın, zırt pırt tuvalete koşmayacaksın.
Ve kararlı olacaksın...
Zor iş yani, büyük iş. Benim asla veremeyeceğim bir sınav.
Sonunda gittim, indirim olmayan bir mağazadan birkaç şey alıp çıktım sevgili okurlar. Tabii cumartesi ve pazar günlerini de boş geçirmedim. İnsanın içi gıcıklanıyor yani.
Bu sefer internetteki alışveriş sitelerine dadandım. İki gün-iki gece gözlerim kaydı, ekrana bakmaktan midem bulandı vallahi.
Peki sonuç? 'Bu olur mu?', 'Acaba kumaşı nasıldır?', 'Güzel mi?', 'Gerçekten ucuz mu?' derken, işi o kadar kıvıramadım ki, en son sepetimde iki termal çorapla başbaşa kaldığımı görünce bu sevdadan toptan vazgeçtim.
Bizim kızlar; ucuz uçak biletleri mi almamışlar, montlar mı, köpeklere tasmalar mı, botlar mı... Benim için gerçekten Kara Cuma oldu yani...