Atv'nin kısa sürede çok sevilen dizisi 'Kanatsız Kuşlar'da 'Azime' karakterini canlandıran Servet Pandur, performansıyla beğeni topluyor. Dram türündeki dizide izleyiciyi gülümseten bir yüz olan Pandur, GÜNAYDIN'a kariyerini ve 'Kanatsız Kuşlar'ı anlattı...
'Azime', izleyicinin dikkatini çeken bir karakter oldu. Siz onu nasıl görüyorsunuz?
'Azime', yıllardır konakta çalışan, 'Muzaffer Bey'in sağ kolu olmuş, evin idaresini yapan, kızıyla da oraya yerleşmiş, biraz çok fonksiyonlu düşünen bir kadın. Hayatında eline fırsat geçmemiş, belki fırsat verilse çok daha iyi yerlere gelebilecek zeki bir kadın. Ama bu zekasını kendine, kendi çıkarına, kendi kurtuluşuna odaklamış. O yüzden çevresindeki insanları da bu amaçla biraz kullanıyor. Çok katmanlı düşündüğü için de biraz hayata mizahi yönden bakıyor, biraz kara mizah seviyor. Kötü durumlarda bile onu güldürecek veya durumu hafifletecek şeyler çıkıyor ağzından.
Sette nasıl bir ortam var?
Herkes birbirine yardımcı oluyor. Çünkü iş çok ve kısa zamanda kurtarılmak zorunda. Hoşgörülü oluyorsunuz, kostümcünüze yardım ediyorsunuz, kostümcü belki görevi olmayan bir şeyde başka bir açıdan size yardımcı oluyor. Çok bencil olmamak, hayatı hemen hafifletmek, yaşanır hale getirmek, belki de bizi ayakta tutan unsurlardan biridir. Set ortamı bu yüzden çok güzel benim için. Bütün arkadaşlarımız çok saygılı ve samimi. Bir de reytingler iyi olunca daha da keyifli gidiyorsunuz.
Sette en iyi kimlerle anlaşıyorsunuz?
Kızımı canlandıran Sinem Karel Gürtekin ile arada yaramazlıklar yapıyoruz. Set eğlenceli olmazsa herkes için sıkıcı hale gelebiliyor. Gülüyoruz, çoğu zaman çok gülüyoruz. Herkesle anlaşıyorum; Deniz Bolışık ve Fatih Al ile set aralarında çok güzel sohbet ediyoruz. Çocuklar da çok tatlı, çok saygılı. Bizi dinliyorlar, bizden alabilecekleri her söze açıklar.
Bugüne kadar birçok dizide oynadınız. Sizde en çok iz bırakan hangisi?
Ben tiyatro kökenli olduğum için çok oyun oynadım Devlet Tiyatrosu'nda. Dizi olarak 'Fatmagül'ün Suçu Ne?'yi söyleyebilirim. Orada güzel bir karakter oynamıştım. Hem zorlayıcıydı, hem de benim için bir deneyimdi. Hiçbir zaman insanda iz bırakmayan, gelip geçen bir proje yoktur.
Tiyatro-dizi ilişkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
İkisi de oyunculuk temelli bir şey ama tiyatronun sinerjisi ve enerjisi daha başka, setinki daha başka. Ben kamerayı da, kamera karşısında oynamayı da seviyorum. Tiyatroda seyirci var ama sette de seyirci var. Seyircinin bir kişi veya 500 kişi olması pek fark etmiyor. Orada da bizim set arkadaşlarımız seyircimiz. İkisi de çok farklı işler ama oyuncu için aldığın haz benim için aynı. Tiyatro benim ilk para kazandığım meslek, emeğimin karşılığını aldığım yer; o yüzden benim kalbimi sızlatır.
'Azime' karakteriyle ortak yönleriniz var mı?
Var, espri gücümüz. Belki de bende olduğu için onu biraz öyle yaptım. Kaynak öncelikle kendinsin ama o rolün senden ayrıldığı da çok şey var. Ben 'Azime' gibi bencil değilim. Öncelikle başkasını düşünürüm. Başkasının üzülmesi benim üzülmemden daha çok acı verir bana. Ben üzüleyim bir şekilde hallederim, acımı tanırım ama karşımdakinin acısını bilemem, onun nasıl baş ettiğini, ne kadar acı çektiğini bilemem. Başkalarının acılarıyla baş edemiyorum, kendi acılarımla baş edebilirim. Herkes keşke böyle düşünse, bir başkasının acısına daha fazla saygı duysak, belki o zaman her şey daha başka olabilir, daha sevgi dolu olabiliriz. O yüzden insanları incitmekten, kırmaktan hiç hoşlanmıyorum ama 'Azime' bu konuda çok rahat. Ağzından çıkanı kulağı duymuyor, kırıcı ama kara mizah yapmak açısından birbirimize çok benziyoruz. Hayatta tutkuları olan insanları kıskanıyorum, onlara hayranlık duyuyorum. Bence Allah'ın bir insana vereceği en büyük lütuf, onu bir şeye tutkuyla yöneltmektir.
Sizin tutkularınız neler?
Çok dünyevi tutkularım yok; hiçbir zaman maddi tutkularım da olmadı. O yüzden şu hayatta üzerime tapulu hiçbir şey yok. Hiçbir şeyin sahibi olamayacağımızı çok önceden anladım. Her şeyi kiralıyorum.
Nasıl anladınız?
Kaybederek anlıyorsun. Bir bardak alıyorsun, parasını veriyorsun, 'Benim' diyorsun ve kırılıyor. Bir süreliğine seninmiş. Bir süreliğine benim olacak bir şeye benim, ben bunun sahibiyim demek aptalca geliyor bana. O yüzden kiralamaya, onun karşılığını vermeye gücüm olsun yeter.
Oğlunuzla ilişkiniz nasıl?
Oğlum 21 yaşında; o hayatımın merkezinde değil. Çocuğunu, eşini hayatının merkezine almak yanlış bir şeydir. İstediğin kadar hayatının merkezine al, zaten bir müddet sonra o gidiyor, kendi yolunu çiziyor. Sevgi olarak hayatımın merkezinde tabii ki.
Masal adında bir kediniz de var...
'Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz'daki 'Tipi' karakterini oynayan Savaş, kedi almış ama çok yalnız olduğu için kedi yalnız kalsın istememiş. Bana vermek istedi. Gittim bir anda aldım getirdim. Alerji testi yaptırdığımda kediye alerjim çıkmıştı ama yokmuş. Sevmek her şeyi bitiriyor, seni iyileştiriyor.
1999'dan beri sektördesiniz. Bu sektörden dostlarınız var mı?
İlk oynadığım dizi 'Çarli'ydi. Sonra Ankara'da TRT ile çalıştım, günlük dizilerde oynadım. İlk ciddi projem 'Fatmagül'ün Suçu Ne?' diyebilirim. O dizide birlikte oynadığım Esra Dermancıoğlu ile hâlâ yazışırız, Deniz Türkali'yle de. Herkes çok çalıştığı için pratikte çok fazla beraber olamıyorsunuz. Hâlâ kalp bağımız olan bir sürü arkadaşım var.
Servet Pandur, dizideki rol arkadaşları Melis Tüzüngüç ve Deniz Bolışık ile.
İZLEYİCİ 'AZİME'YE KIZIYOR AMA ONA ÇOK GÜLÜYORLAR
Genç oyuncularla ilgili ne düşünüyorsunuz?
Dizileri çok fazla takip edemiyoruz
ama denk geldikçe izleyip beğendiğim
bir sürü genç yetenek var. Ama çoğu
okulunu ve eğitimini yarıda bırakmış.
İnsanın hayatında akademik eğitim çok
önemlidir. Hepsine de "Okullarınızı bitirin,
muhakkak okuyun" diyorum. Bir
yere girdiğinizde "Ben bu işin okulunu
okudum" deme hakkınız olmalı.
İzleyicilerinize söylemek istediğiniz bir şeyler var mı?
Seyirciden çok güzel tepkiler alıyoruz.
'Azime'ye kızıyorlar ama eğleniyorlar.
Onları biraz gülümsetiyorum. Dizimiz
onları hayatın sıkıntısından biraz olsun
uzaklaştırıyorsa ne güzel. Bir gülümseme
alıyorsanız, o sizi kutsar. Bizi bırakmasınlar,
izlesinler, biz iyi yapıyoruz bu
işi. Biz de uzun süreli bu hikayeyi anlatalım
istiyorum.
Röportaj: RÜMEYSA VERGİLİ