Atv'nin sevilen dizisi 'Sen Anlat Karadeniz'de 'Eyşan Sayar' karakterini canlandıran Gözde Kansu, çekimler için uzun süredir Trabzon'da yaşıyor. Biz de kendisiyle buluşmak için aylardır bekliyorduk. Canlandırdığı dramatik karakterlerin aksine hep güleryüzlü, pozitif ve 'Siz hayata ne verirseniz, o da size aynısı verir' düşüncesine inanan biri Kansu... Başarılı oyuncuyla diziyi ve hayata bakışını konuştuk...
'Sen Anlat Karadeniz' için bir süredir Trabzon'dasınız, İstanbul'da da 'Nereye Gitti Bütün Çiçekler?' isimli oyunla sahnedeydiniz. Tamamen işe kanalize olmak, hayattan kaçmak değil mi?
Hayır, hayattan kaçmıyorum; çalışmak benim benzinim diyebilirim. İstanbul'da yaşarken Karadeniz'de de bir yaşam kurmak, yeni iklim, insan ve kültürler biriktirip yeni bakış açıları kazanmak; aslında hayatın göbeğine yerleştiriyor insanı. 'Nereye Gitti Bütün Çiçekler?' oyunumuzla, yedi kadın olarak 20 şehir gezdik. Eve geldiğimde de vaktimi istediğimde yalnızlığa ayırabiliyorum.
YORGUNLUK İYİ GELİYOR
Yedi kadının bir arada olup aynı kulisi paylaşması da alışıldık bir şey değil...
Evet, biz de şoktayız! (Gülüyor) Bu sektörde yedi kadın aynı kuliste, omuz omuza, dost... Çok ince yerlerden birbirimizi geliştirecek tavsiyeler, uyarılar, eleştiriler yapabiliyoruz. Hiç sorunsuz çok eğleniyoruz ve çok özlüyoruz birbirimizi.
Görünenin ardında nasıl birisiniz?
Her şeyden biraz var bende, herkeste olduğu gibi. Genel olarak hiperaktifim, sevgi doluyum, sevmeyi çok seviyorum, pozitif olan her şeyin inatla peşinden gidiyorum. Karşımdakini aklamak için hep bir sebebim oluyor. Hiperaktifken ne kadar yorulursam, o kadar dinginleşirim. Yorgunluk iyi geliyor.
Hayata karşı kavgalarınız, öfkeleriniz yok mu?
Olmaz olur mu... Kendime yetmem, hep eksik hissederim. Eskiden bu konuda kendime kızardım ama şimdi kendime karşı daha anlayışlıyım. Hayatı bir bilgisayar oyunu gibi düşünüp yaş aldıkça kendine kafa atmayı bırakıyorsun! (Gülüyor) Yokuşlarda ve tümseklerde stilettolarla koşabiliyorum artık, hem de düşmüyorum. Hayat bunu öğretti bana.
İzmir'de rahat bir ortamda büyümüşsünüz. Sevdiğiniz işi yapıyorsunuz. Sevgiliniz var. Neden bu tatminsizlik?
Evet, istediğime karar verebilme konusunda şanslıyım. Çok şükür ailem de destekledi beni. Tatminsizlik nereden mi geliyor? Yardım etmek ve yetişmek istediğim yerler var ama onlara istediğim kadar yetişemiyorum. Daha çok okumak, daha çok izlemek, daha çok insana yardım etmek, daha iyi bir insan olmak... Bu noktada kendimi çok eksik hissediyorum. Allah hiç kimseyi açlıkla, sağlıkla ve ölümle sınamasın. 'Şoförlerim, hizmetçilerim olmadan asla' diye bir hayatım yok. Hatta ne evim, ne de arabam var.
Kazandıklarınız nereye gidiyor peki?
Öyle ayakkabı, çanta merakım yok; savurgan da değilim. İlk paramı 18 yaşında 'Abuzer Kadayıf' filminde oynayarak kazanmıştım. Burçin Terzioğlu ile ikimiz sözlü figürasyonluk yapıyorduk. O günden itibaren hep 'Allah'ım elim ayağım tuttuğu sürece hiç para sıkıntım olmasın, aileme, arkadaşlarıma, eşime, dostuma, herkese yetebileyim' diye dua ettim. Her şeye yetebildim ama kendimi unuttum. (Gülüyor)
Uzun süredir Engin Tozak ile berabersiniz. Modaya uyup evlenmeyi düşünmüyor musunuz?
Evlenmek mi, boşanmak mı moda? İkisi de sürekli moda! (Gülüyor) Çok çocuklu ve kalabalık bir aileden geliyorum. Görücü usulüyle evlenen de, sevdiğine kaçan da oldu. Herkesin bir arada ve mutlu olduğu bir ortamda yaşadım. Aile benim için önemli. Biz olacaksa bir ömür olsun istiyoruz. Önemli olan; aşka sahip çıkıp emekle yol almak. Henüz tarih koymasak da yüreğimizde evlenelim, çocuklarımız olsun dileği var.
Kadına şiddet konusunu temel alan işlerde izliyoruz sizi. Siz hiç şiddete uğradınız mı?
Fiziksel şiddet görmedim ama sözel ve psikolojik şiddete maruz kaldığım durumlar oldu. Ne yazık ki, bunlar çok rastladığımız bir şey haline geldi ve bu anlamda ülkemizde kadın olmak zor.
Eşinizden şiddet görseniz tepkiniz ne olurdu?
'Sen Anlat Karadeniz'de İrem Helvacıoğlu'nun oynadığı 'Nefes' aklıma geldi. Benim başıma gelse herhalde onu doktora götürürdüm. Çünkü bu bir hastalık. Şiddete uğrayan kadınlardan mesajlar geliyor bana; çoğu zaman ağlıyorum. Gözde değil de, başka birinin yerinde olup şiddet görseydim, deli gibi kaçardım. Kadına şiddete karşı Alo 183 hattı var. Mor Çatı gibi kadınlara destek veren kuruluşlar da var. Şiddeti iyileştirmenin yolu; sevgi, kucaklama ve sahip çıkmaktan geçiyor.
ANNELİĞİ DERT ETMİYORUM
Bir gün, 'Yeter artık, sıkıldım' diyerek oyunculuğu bırakma ihtimaliniz var mı?
Var. O zaman ne yapacağımı mı soruyorsun? Tabii ki tutumlu davranıyorum. Evim, arabam yok diyorum ama aslında mala, mülke bağımlılığım ya da aitlik hissim yok. Taşınmayı, yer değiştirmeyi severim. O yüzden bu yıl Trabzon'da olmayı tercih ettim. Karadeniz'i daha önce görmemiştim. Neye yatırım yapmam gerektiği konusunda karar vermeye çalışıyorum. Kaderim ya da aklım yanıltmasın, hiçbir zaman aç, açıkta kalmam diye düşünüyorum ama dertsiz tasasız bir hayatım da yok.
Mesela çocuğunuzun olmaması dert oluyor mu?
Henüz değil. Babaannem, babamı üç tane kızın üstüne 40 yaşında doğurmuş. (Gülüyor) Ona güveniyorum.
AMACIMIZ, SEYİRCİNİN KENDİNİ SORGULAMASI
'Sen Anlat Karadeniz'in misyonu ne?
Her karakterin hikayesini, yaşadıklarının derinliğini görerek, izleyenlerin kendisine soru sormasını diliyoruz. 'Ay kadına şiddet uygulamayın. Bak nasıl acı çekiyor! Parmağını nasıl da kırdı! Hop sen kötüsün' demekten daha fazla farkındalık, çare ve destek gereken, kanayan bir yara var ortada. Şiddetle ilgili herkes bir dönüp kendine baksa, sorumlulukla bu mevzuya cesaret gösterse ne güzel olur.
Dizinizin de, tiyatro oyununuzun da içeriğinde sosyolojik bir olay işleniyor. Bilerek mi seçiyorsunuz bunu?
Kesinlikle bilerek seçiyorum. 'Hayatta ne yapabilirim?' düşüncesinin yetmezliği içindeyim. Kendimi en iyi ifade edebileceğim şey, işim. Bu sayede insanlara soru sordurabiliyorum. Dizide şiddet görüp tecavüze uğramış birini kendim için değil, bu durumları yaşayan her kadın için oynuyorum. Bunları yaşayan ve bu diziyi izleyen kadınlara, bana sinirlenmesinden öteye geçip 'Ben ne yapıyorum ya?' diye soru sordurabiliyorsam, o zaman işimi iyi yapıyorum demektir.