Mimarlığın ardından oyunculuğa merak saran Nursel Köse, "Oyunculuk konusunda iyi ki okulsuzum, çünkü okullu olanların hangi okuldan mezun olduğunu oyun biçimiyle anlayabiliyorsunuz" dese de uluslararası düzeyde pek çok eğitime ve atölye çalışmasına katılarak kendisini her zaman geliştirmiş. Şu sıralar Uluslarası Antalya Film Festivali'nde uluslararası yarışma bölümünde jüri üyesi olarak görev yapan ödüllü oyuncu, kendisi hakkında az bilinen gerçekleri GÜNAYDIN'a anlattı...
Çok yoğun çalıştığınızı biliyorum. Manevi anlamda emeğinizin karşılığını alabiliyor musunuz?
Her zaman, çünkü seyircinin geri bildirim yapması benim için en büyük maneviyat. Sokakta da, sosyal medyada da, gönderdikleri mesajlarda da hep çok sevdiklerini söylüyorlar. Benim için en büyük loto, kitleler tarafından sevilmek ve beğenilmektir. Hepimiz yaptığımız işlerden alkış beklemiyoruz ama gelse fena olmaz.
'Paramparça' isimli dizide kötü bir karakteri canlandırıyorsunuz. Hep böyle mi devam edecek?
Aslında bu aralar kötü mü, değil mi diye düşündüm. Canlandırdığım 'Keriman' karakterinin tatlı tarafları oluyor. Bazen bu kadının savunulacak bir tarafa kalmadı diye düşünüyorum ama bu aralar dış etkenlerden dolayı kötülük ve iyilik arasında gidip geliyor.
DOMİNANT DEĞİL SEKSİYİM
Avrupa'da şöhret olmakla, Türkiye'de şöhret olmak arasında fark var mı?
Çok var, Türkiye'de yere göğe koyamazlar ama Almanya'da şöhretli olsan bile insanlar tanımıyormuş gibi yaklaşır. Yani Türkiye'deki gibi çok samimiyet göstermezler ama cazip olan Türkiye'deki, çünkü daha çok beslenebiliyorsunuz. Hollywood artık buraya geliyor, bizim oraya gitmemize hiç gerek yok. Oscar ödülünü gidip alırım, o ayrı bir şey ama orada oynayayım gibi bir derdim olmadı. Yani hayalim Hollywood değil, sadece Oscar!
Türkiye'de hangi karakterle tanınırsanız, hep o olmanız beklenir...
Benzer roller teklif edilebilir, bunları kabul edeceğim anlamına gelmez ama her karakterin birbirinden farklı yönleri vardır ve ben onları ortaya çıkarabileceğime inanıyorum. Her yeni oynadığım karaktere başka bir insan ruhu üfleyeceğimden eminim.
Sizin için seksi ve dominant demişler...
Dominantı nereden biliyorlar bilmiyorum ama seksi olabilir. (Gülüyor) Tabii ki bunlar çok göreceli şeyler ama göz önünde olmanın getirdiği birtakım yakıştırmalar oluyor.
Kendinizle barışık mısınızdır? Sabah kalktığımda, dişimi fırçalarken aynada en doğal halimle kendimi gördüğüm ve sağlıklı yaşayıp kendimi iyi koruduğum için kendimi seviyorum. Belki onun ışıltısıdır hakkımda konuşulanlar.
Hiç özeleştiri yapar mısınız? Yaparım ama onları söylemem tabii ki... (Gülüyor) Kendimi eleştirdiğim noktalar sanatımla ilgili değil de, kendi özel hayatımla ilgilidir. Tabii ki dışarıdaki insanların beni olduğum gibi tanımasını istemem, niye benim özelimi görsünler ki?
Aslında özel hayatınızı gizlediğinizi düşünmüyorum... Doğru, gizlemedim. Bir birlikteliğim var ve iyi gidiyor. 11 yıldır eşim ve hâlâ mutlu bir aşk yaşıyoruz.
Eşim diye takdim etseniz de resmi bir durumunuz yok...
Nasıl resmiyet? Allah katında kocam... (Gülüyor)
ANNE OLMA KORKUM VAR
Kadın oyuncular yaş aldıkça anne rolü oynamak istemezler ama bu kaçınılmazdır, Sizde de böyle durumlar var mı?
O öyle mi olur, yoksa yaşlanan oyunculara sadece o roller mi gelir? Bizim ülkemizde kadın oyuncunun genç olması gerekiyor. Amerika'daki çoğu kadın oyuncu 40'ından sonra kariyer yapmıştır. Bizde erkekler hiç eskimiyor, eceli gelene kadar oynuyor ama kadınlar yaşlanınca starlığını kaybediyor.
Gerçek hayatta anne olmayı düşündünüz mü?
Hayır, korkularım var. Kariyer için özel hayatımdan feragat etmedim ama Allah vermedi, yapacak bir şey yok.
Bu arada, Almanya'da mimarlık okumuş ve bir süre de o işi yapmışsınız. Almanya kültüründen gelen insanlar biraz tutumlu olur derler. Siz de öyle misiniz?
Evet, tutumlu olurlar. Evleri, arabaları, her şeyleri vardır ama benim hiçbir şeyim yok.
Aslında oyunculukta da bir gelecek garantisi yok, rol gelirse bir kariyer inşa edebiliyorsunuz. Kendinizi garanti altına alabilecek bir girişiminiz var mı?
Yeni bir kitap yazdım, yakında o çıkacak. Kasım ayında kitap fuarında ilk imza günüm olacak. Kitabın içeriği, bir oyuncu biyografisi. Türkiye'de hiç komedi yanımı gösteremedim. Halbuki Almanya'da stand-up ve kabare gösterileri yapıyordum. Yapım şirketim Endemol Shine Türkiye beni her konuda destekliyor.
Kadın stand-up'çıya alışık değiliz, bu konuda bir devrim yapmaya niyetiniz var mı?
Devrim yapma amacım yok ama komediyi çok seviyorum ve özlediğimi hissediyorum. İşin özü, içinizdeki soytarıyı keşfetmektir.
Türkiye'de daha çok tip komiklerimiz var; Cem Yılmaz kel olarak tanındı, Ata Demirer ve Şahan Gökbakar da şişmandı. Güzel kadından komedyen olmaz derler; siz kendinizde bir defo yaratacak mısınız? Benim komedim galiba olayları yorumlama biçimimle alakalı olacak diyebilirim. Mutsuz ve her gün acılar yaşayan insanlarımızı bir an güldürmek istiyorum.
SENARYOMU YAZIP ÇEYİZİME KOYDUM
Sizin bir kısa film çektikten sonra uzun metraj film hazırlığına girdiğinizi duydum. Doğru mudur?
Aslında onu şimdilik rafa kaldırdım, çünkü kocaman bir projeydi. Kültür Bakanlığı'ndan senaryo desteği almıştım; senaryomu yazdım ve onu çeyiz sandığıma koydum. Zaten ben oynamayı düşünmüyorum, çünkü daha genç biri gerekiyor. Yönetmen değilim, ona da soyunmayacağım. Bu projede sadece senarist olarak kalacağım ve bir gün mutlaka bu proje yerini bulacak.
OYUNCULAR UYUM İÇERİSİNDE VE ÇAĞDAŞ OLMALI
Fatih Akın'ın 'Yaşamın Kıyısında' ve Kutluğ Ataman'ın 'Kuzu' filmlerindeki performanslarınızla Uluslarası Antalya Film Festivali'nde iki kez En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu ödüllünü aldınız. Bu yıl da aynı festivalin uluslararası yarışma bölümünde jüri üyesi oldunuz. Ne hissediyorsunuz?
Elif Dağdeviren aradı ve "Bu yıl uluslararası yarışma bölümünde jüri üyesi olmanı istiyoruz, ne dersin?" dedi. "Onur duyarım" dedim ve kabul ettim. Daha önce iki kere ben ödül almıştım, o yüzden şimdi de seçici isimler arasında olmaktan gurur duyuyorum.
Sizin için iyi filmin kriterleri nedir?
Birçok şeye bakılıyor ama başta senaryosunun ve oyuncuların uyum içerisinde ve çağdaş olması gerekiyor. Tabii ki belli kriterler var ama biz insanız, duygusal taraflarımız ağır basabiliyor. O yüzden herkesin beğenip etkileneceği bir film ödül almalı diyebilirim. Bu yıl, göçmenlik ve göç olayları ön planda olacak. Festivallerde beğenilen filmlerin seyirciler tarafından izlenilmemesine her zaman üzülürüm.
DİŞLİ BİR JÜRİ ÜYESİYİM
Jüri üyeleri arasındaki uyum ya da uyumsuzluk sizi tedirgin etmeye başladı mı?
Tabii ki aynı fikirde olmayabiliriz, tartışabiliriz. 'Herkes ne derse, ben de ona katılırım' gibi bir düşünce yapısında değilim. Jürinin ilk günde 'Bunu mu beğendiniz, hadi ödül onun olsun' gibi bir havaya girmesini istemem. Bizim jürimizde bunların olacağını kastetmiyorum ama böyle durumlarda tartışmayı ekstra ortaya çıkaran biriyimdir ve karşılarında dişli bir jüri üyesi görebilirler.
"Kendi hayatımda komedi daha ağır basıyor" demiştiniz. Yarışan filmlerin içinde komedi olması sizden artı puan alır mı?
Hayır, benim neyi sevip sevmediğim önemli değil. Zaten tek kategoride düşünen bir insan değilim. Komediyi de, dramı da severim, savaş filmlerini çok sevmediğim halde bazen çok iyi yapıyorlar. Bence festivalde, çağımızın problemi olan göçmenlik üzerine gerçekleri gösteren şeyler izleyeceğiz.