Kabus bitecek gibi değil... Bir
İkitelli'den, bir
Eruh'tan felaket haberleri ekrana yağıyor. Bir yanda dünyanın en büyük metropollerinden birinin göbeğindeki TIR garajından çıkartılan cesetler, diğer tarafta kahpe kurşunlara hedef olan gencecik vatan evlatları. Yağmurla beraber gözyaşları da sel... İçimden ekrana bakmak gelmiyor. Her dakika bilanço ağırlaşıyor. Haber kanalları felaket bölgelerinden canlı yayında. İlgililerin ağzında hep aynı sakız:
"Çarpık kentleşmenin ağır bedeli" ve diğer beylik laflar yeni bir felakete kadar yine ağızlarda geveleneceğe benziyor. Öte tarafta
"Kanları yerde kalmayacak" naraları... Al bayrağa sarılı tabutlara kapanan anaların kanlı gözyaşları... Bugün
"televizyon eleştirmenliği" yapmak, her zamankinden daha zor... Gözüm haber kanallarında.
24 ve
NTV başta olmak üzere hemen hepsi felaketin son bilançosunu duyurmak adına insanüstü çaba harcıyorlar. Büyük (!) kanallarda ise normal yayın devam ediyor.
Marmara Bölgesi 1999 depreminden sonraki en büyük felaketi yaşarken, ekranlarında yemek ve izdivaç programları var. Bence bu, daha da büyük bir felaket... Hazır söz televizyonlardan açılmışken, nerede büyük kanalların
"adam gibi" hava durumu bültenleri? Haberlerin arkasına sıkıştırılan 30 saniyelik sözde
"Hava Durumu" bültenlerinden söz etmiyorum. Onlar sponsorun adını duyurmak ve yasak savmak için haberin arkasına
"iliştiriliyorlar." Hava dunumu sadece felaket günlerinde ana haberin konusu oluyor. Oysa
ABD'de sadece hava durumu veren özel kanallar var. Yağmur, kar, fırtına, hortum, toprak kayması uyarısını günler öncesinden duyuruyorlar. Çiftçiye ne zaman sulama, ne zaman ekim, dikim yapması gerektiğini söylüyorlar.
Batı'daki büyük kanalların hemen hepsinde günlük hava durumu bülteni en az 20 dakika... Ama doğal afetlerin beşiği, tarım ülkesi
Türkiye'de
"Hava Durumu" televizyonlar için
"hava gazı..." Rakipten üç dakika önce diziye girmek lazım ya, kim öper hava durumunu...