Türkiye'de ilk kez hasta yakınlarını konu alan bir program yapılıyor. TRT Haber'de her cumartesi saat 16.25'te ekrana gelen 'Hasta Yakını' programını Dr. Özlem Cankurtaran sunuyor. Dr. Cankurtaran'ın hikayesi ise en az konuk ettiği kişilerinki kadar dramatik. Kemik hastalığı sebebiyle 1999'da Amerika'da uzun süre tedavi gören Dr. Cankurtaran, eşi Cüneyt Cankurtaran ve ablası sayesinde ayakta kalmayı başarmış. Sağlığına kavuşsa da ömür boyu koltuk değneği kullanması gerektiği için cerrahlığı bırakan Dr. Cankurtaran, eşi Cüneyt Cankurtaran'ın nörolojik bir rahatsızlık geçirmesi üzerine, bu kez hasta yakını pozisyonuna gelmiş. Programında, hasta yakınlarına en büyük ilacın sevgi olduğunu anlatmaya çalıştığını söyleyen Dr. Cankurtaran, GÜNAYDIN'ın sorularını yanıtladı...
'İYİ Kİ BAŞIMA GELDİ' DEDİM
TRT Haber'de 'Dr. Cankurtaran'la Hasta Yakını' adlı bir programa başladınız. Program, sizin hikayenizle de örtüşüyor...
Evet, 1999 yılında bir kemik hastalığı geçirdim. Yanımda eşim Cüneyt ve ablam Sıla vardı. Annemi ve babamı uzak tutmaya çalıştık ve bu acılı süreci görmelerini istemedik. Cüneyt'le o sırada flört ediyorduk. Hastalığımı öğrendiğimiz hafta bana evlenme teklif etti. Çok mutlu oldum, adeta hastalığımı unuttum.
Sonra Amerika'ya gittiniz...
Tedavime Amerika'da devam ettim. Benim için hastalık ve mutluluk bir aradaydı. Bu süreçte ablam da bana çok destek oldu. Hayatta çok büyük şanssızlıklar başıma geldi ama öyle büyük şansların içindeyken geldi ki... Hangisinden besleneceksiniz, ona siz karar veriyorsunuz. Ben hep iyi olanlardan beslendim.
TV programı bu hikayeden mi doğdu?
Benim hikayemden sonra Cüneyt hastalanınca, hasta yakını olmanın ne demek olduğunu gördüm. Anladığımı sanıyordum ama hiç anlamıyormuşum; o başka bir şeymiş. Sıla'yla konuşurken, 'Neden hasta yakınlarına yönelik bir şey yapılmıyor, asıl travma yaşayan onlar' diye düşündük. Çaba Derneği'nde altı yıl başkanlık yaptım. İnsanlara ulaşmak istedik. Sonra bu düşüncemizi TRT Haber Genel Müdürü Yaşar Taşkın Koç'la paylaştık. Onun da başından böyle bir şey geçmiş. Böylece program başladı.
İlk bölümde kendi hikayenizi anlattınız zaten değil mi?
Evet, insanlar önce benim hikayemi anlasın, neler yaşadığımı bilsin diye düşündük. Hastalığım, yakınlarım ve şimdiki hayatımı konu aldık. Beklediğimizin üstünde bir ilgi gördü.
Hastalığınızı öğrenince ne hissettiniz? İsyan mı ettiniz?
Çok acayip ama isyan etmedim; bende tam tersi oldu. Zaten belim ağrıyordu, 2.5 ay bel fıtığı tedavisi gördüm. O dönem ihtisasımı bitiriyordum. 2.5 ayın sonunda doktora bu durumda bir gariplik olduğunu söyledim. Ağrıya dayanıklıyımdır ama buna dayanamıyordum. Hastalığımı öğrendiğimde, 'İyi ki annemin, babamın, Sıla'nın ya da Cüneyt'in değil de benim başıma geldi' diye düşündüm. Çünkü onlara çok bağlıyım.
Şu an nasıl hissediyorsunuz kendinizi?
Gayet iyiyim. Ameliyat yaparken bana dedikleri bir şey vardı; "Koltuk değnekleriyle koşamazsın ama yürürsün; yürümende bir sıkıntı olmayacak." Bu koltuk değnekleri dışında bir sorunum yok. Bazen aynada kendimi gördüğümde hâlâ şaşırıyorum koltuk değneklerine. 17 yıl oldu ama hâlâ yadırgıyorum.
Hastalığınızı atlattıktan sonra bu kez eşinizin hastalık süreci başladı...
Aradan yıllar geçmişti. Cüneyt'in göz kapağında bir problem vardı; bir kas problemi yüzünden göz kapağı düşüktü. Sonra bu bütün vücuduna, kollarına ve bacaklarına yayıldı yavaş yavaş. Pek beklenen bir şey değildi. Hasta yakını olma sürecim de bununla başladı.
Dr. Özlem Cankurtaran, programda hastalar ve yakınlarıyla birebir ilgileniyor.
Eşiniz de durumunu hemen kabullendi mi sizin gibi?
Ondan çok şey öğrendim. Belki de onun sayesinde durumumu daha olgunlukla karşıladım. Cüneyt, ileride hiç hareket edemeyebileceğini öğrendiğinde bile beni motive etmeye çalışıyordu. "Bak şimdi iyiyim, bugünümüzün kıymetini bilelim. Başımıza ne gelecekse gelecek, şimdiden bunun için acı çekmeyelim" dedi. Ama çok üzülüyorsun tabii... İsyan etse, sinirlense rahat edeceksin aslında.
Şimdi son durumu nedir?
Şimdi göz gözeyiz sadece. Cüneyt'in gözümün içine baktığı o an, en mutlu olduğum an. 'Çok zor' diyor insanlar; zor denmesi bile benim gücüme gidiyor. Nasıl zor olabilir ki? Onun yanımda olması benim için bir nimet.
'Hasta Yakını' programında kim bilir nelerle karşılaşmışsınızdır...
Çok farklı vakalar var ama zannetmeyin ki tüm hasta yakınları böyle acı çekiyor; öyle bir şey yok. Hiç etkilenmeyenler, hastasını bırakıp gidenler de var. Belki onların vicdanına seslenir bu program.
Hasta yakınlarına neler tavsiye ediyorsunuz?
Başınıza gelen şeyi nasıl yöneteceğiniz sizin elinizde. Bunu kendimi ve etrafımı üzerek değil, iyi olmaya çalışarak yaşamalıyız.
SEVMEDİĞİM BİR KOCAM OLSAYDI BİLE ONA BAKARDIM
Bu kadar şeyden sonra sizi ayakta tutan nedir?
İnanılmaz bir
şey... Yedi yıldır
yatan adama karşı
benim duygularım
ilk günkü gibi, hiç
değişmedi. O kadar
beslemiş ki bizim
aramızdaki ilişkiyi.
Beni o kadar iyi
tutmuş, o kadar
mutlu etmiş ki...
Zor zamanlar yok
mu, kavga etmiyor
musunuz? Bunların
hepsini yapıyorsunuz
ama ruhunuza iyi
geliyor. Cüneyt beni
sevdi, benim sevdiğimi
de sevdi. Benim
ruhumu o kadar
doyurdu ki... Nefesi
benim için büyük bir
mutluluk kaynağı.
Eve gidiyorum, evde
Cüneyt'i görüyorum
ya, o bana yetiyor.
Minnet duygusuyla mı yapıyorsunuz, 'O bana baktı, ben de ona bakmalıyım' diyerek?
Asla minnet
duygusuyla yapmıyorum.
Bu bir karşılıklı
bir şey değil;
aşkla yapıyorsunuz.
Vicdanlı insanlarız
biz; sevmediğim bir
kocam olsaydı da
ona bakacaktım ben.
Ama zaten aşık olduğum
adam benim
yanımda. Bu bana
hiçbir hastaya bakmak
gibi gelmiyor.
Bana büyük bir lütuf
gibi geliyor şu an
onun benim yanımda
olması.