Kısa bir süre önce oğlu Harun Kolçak'ı kaybeden Eşref Kolçak, cenazede kendisine sorulan soru karşısında isyan etti. Eşref Kolçak'ın Hürriyet'e verdiği röportajda şu ifadeler yer aldı:
OĞLUMU KAYBETMİŞ DEĞİLİM
- Yalnız yaşamak zor değil mi?
- Böyle göründüğüm gibi yaşıyorum işte...
- Gayet de iyi görünüyorsunuz. Evde bir yardımcınız var mı?
- Yok. Her şeyi kendim yapıyorum. Gayet güzel yemek yaparım. Bir tek çamaşır yıkamayı bilmiyorum. Onu öğretmedi hanım. Sağ olsun komşularım var. Ne zaman arzu edersem yardımcı oluyorlar.
- Peki yalnızlık hissi?
- Hiç sıkıntı çekmedim o konuda. Bu gibi şeyleri normal olarak karşılama kanısındayım. Bir tek 1947'de, anacığımı kaybettiğim zaman çok sıkıntı çektim. O zaman bıyıklarım yeni yeni terlemeye başlamıştı. Delikanlıydım. Anacığımı hem çok severdim hem de onun bana karşı büyük bir yakınlığı vardı.
- Kaç kardeştiniz?
- Bir abim vardı, bir de ben. Dediğim gibi anacığım ölünce ben Süleymaniye'deki evden koptum. Bir daha da o eve gitmedim. Uzun zaman tiyatroların alt katlarındaki soyunma odalarında yattım eve gitmemek için.
- Peki oğlunuzu kaybettikten sonra?
- Ben hâlâ oğlumu kaybetmiş değilim. Ben onu en son Yalova'daki bir konserinde gördüm. Konserden sonra kendisine de söyledim. Hemen hemen her hafta konserleri vardı. Bir baba olarak, iyi olmadığını hissettim. Hareketlerinden anladım. "Önümüz ramazan zaten, istirahat edeceğim baba" dedi. Devamlı olarak durumunu sormak için aradım. Hatta birkaç defa bana kızdı, "Baba, her Allah'ın günü telefon ediyorsun, iyiyim" dedi. Ama babayım, içim rahat etmiyordu. İyi olmadığını hissettim. 15 Temmuz doğum günüydü. Yine telefon açtım. İyi dileklerimi söyledim. "Baba, inanmıyorsan doktorum burada, onunla konuş" dedi. Doktorla konuştum, fakat doktorun ses tonundan bir şeylerin iyi gitmediğini hissettim. "İyiyim" dedi ama değildi. Nitekim doğum gününden 4 gün sonra da vefat etti.
- Hastanede ziyaret etmemiştiniz değil mi?
- Haruncuğumu öyle görmek istemedim. Benim gözümdeki imajı neyse öyle kalsın istedim. Kendisi de bu konuda "Babam haklı" demiş.
- "Keşke daha fazla zaman geçirseydik" diyor musunuz?
- Alnınıza ne yazılmışsa onu yaşarsınız. Geçmişten bahsetmenin hiçbir anlamı yok. Geçmiş geçmiştir.
- Bir dönem aranızın iyi olmadığı konuşuldu. Doğru muydu yazılanlar?
- Yok canım. Ben hayretler içerisinde kalıyordum yazılanları görünce. Bu kadar terbiyesizlik olur mu! Neymiş, oğlumu ben evlatlıktan reddetmişim! Bir televizyon konuşmasında bana bunu sordular. "O yazıyı yazan babasının kim olduğunu bilmediği için, babanın ne olduğunu bilmiyor" dedim. Olacak şey mi? Harun canım, her şeyim benim. Bir ara da "Harun Hıristiyan oldu" diye bir şey çıkardılar yine. Büyük terbiyesizlik.
- Evet, onu da yazmışlardı...
- Sadece yazmak da değil. Televizyonda türkücü bir hanım devamlı "Harun Kolçak Hıristiyan oldu" dedi. Harun kiliseye gitti ama nedenini sorun. Arkadaşının cenazesine gitti. Oraya gidince Hıristiyan mı oldu yani? Maalesef üzülerek söylüyorum, nedense Kolçak soyadı adamlara hep ters geliyor.
CENAZEDE "HANGİ ARTİSTLER GELECEK" DİYE SORDULAR BU NASIL İNSANLIK?
- Harun'un mezarını sık sık ziyarete gidiyor musunuz?
- Gitmez olur muyum? Anacığının koynuna verdim ben onu. Anacığının mezarını açtırdım. Oraya beraber yatırdım onları. Yanında kendi mezarım da var.
- Allah uzun ömür versin...
- Allah sağlık versin. Eşimin mezarına "Evimin hanımı, çocuğumun anası, benim kadınım" diye yazdırdım. Haruncuğuma yeni mezar taşı yaptırdım. "Gir Kanıma" şarkısının birkaç notasını koydurdum üzerine. Benim mezar taşımda da "Sinema gelecek kuşaklara yazılmış canlı mektuplardır" yazıyor.
- Harun'un cenazesinde selfie çekme yarışı yaşandı. Siz de haklı olarak tepki gösterdiniz...
- O insanların bu kadar terbiyesiz olacağını ben tahmin etmedim. Düşünebiliyor musunuz, cenazeye gelmiş biri bana "Başka hangi artistler gelecek, resim çektireceğiz" diye sordu.
- İnanamıyorum...
- Bu nasıl bir insanlıktır!
- Akıl alacak bir şey değil...
- Evladımı mezara defnediyorum, gelmiş artistleri soruyorlar. Soranlar özellikle hanımlardı.
- Büyük terbiyesizlik...
- Mezarlıktan kaçtım desem yalan olmaz. Bir yere kadar tahammül ettim. Bir yerden sonra patlayacaktım artık. Ben evladımı kaybetmişim, bana sorduğu lafa bak! Hâlâ yolda çevirip "Abi, biliyorsun cenazede ben de vardım" diyorlar. Varsan varsın kardeşim. Ne yapayım yani? Cenazede bana en güzel sürprizi Bedia Akartürk yaptı. Gemlik'teki cenazeye geldi. Başka da gelen olmadı.
- Harun'un son albümünü dinlemiş miydiniz?
- Neden dinlemeyeyim? Benim evimde bir cep telefonu, bir de televizyon var. Onun dışında başka elektronik eşya yok. Haruncuğumun kasetlerinin hepsi evde var.
- Nasıl bir ilişkiniz vardı?
- Harikuladeydi. Hiçbir zaman baba-oğul gibi olmadık. Her zaman iki arkadaştık. Harun, anacığıyla didişirdi. Ben katiyen aralarına girmezdim. Ne olur ne olmaz, benim başıma patlar diye. Harun her zaman arkadaşımdı. "Oğlum bir şey yapacağın zaman bana sor" derdim. Her zaman da sorardı. Ne yazık ki biz buraya geldikten, Harun da İstanbul'da yalnız kaldıktan sonra iyi gün arkadaşları oldu. Göztepe'de otururdu. Her Allah'ın günü 8-10 kişi evine gelir, yer, içer, giderdi. Harun'u uyarırdım ama "Baba karışma, onlar arkadaşlarım" derdi. "Oğlum, bunlar iyi gün dostu, iyi arkadaş değil. Sen biraz tökezle, bakalım yanına olacaklar mı" derdim. Nitekim dediğim gibi oldu. Harun tökezleyince hiçbiri kalmadı yanında.
- Bu vefasızları siz de Yeşilçam'dan bilirsiniz...
- Bilmez olur muyum? Ben Yeşilçam'dayken hiçbir arkadaşımın evine gitmedim. Hiçbir arkadaşım da benim evime gelmedi. İşyerinde canciğerdik. Bana "Eşref, gel iki tek atalım" derlerdi. "Kusura bakmayın, evdekiler beklerler" derdim. "Kılıbık mısın?" diye sorarlardı, "Kılıbığım, kusura bakmayın" derdim.
- Evlendikten sonra hiç gece hayatınız olmadı mı?
- Katiyen. Hiç olmadı.
- Bu kadar eve düşkünken neden tek çocuk yaptınız?
- Bıraksaydık, şimdi yarım düzine olurdu. Ama eşimin ilk hamileliği ağır geçti. Ana rahmine düştüğümüz andan itibaren alnımıza ne yazılmışsa onu yaşarız. Ne yaparsanız yapın onu değiştiremezsiniz.