Bu köşenin hafta sonu nüshalarının ikişer gün önceden hazırlandığını müdavimlerimiz biliyor. Pazartesi de mola günümüzdü. Bu nedenle Gezi Parkı olaylarıyla ilgili yazmak ancak bugüne nasip oldu.
Cumhurbaşkanı'nın, Başbakan'ın, Başbakan Yardımcısı'nın, Büyükşehir Belediye Başkanı'nın kabul ettiği yadsınamaz bir gerçek var:
Polisin orantısız güç kullanımı, sıradan bir protestoyu neredeyse bir halk ayaklanmasına dönüştürdü. Perşembe günü yapılması gereken 'polisin geri çekilmesi, cumartesi gününe kadar bekletilince; halk ile devlet karşı karşıya geldi.
Umarım bu olaylardan süzülmesi gereken dersler çıkarılmıştır. Genel ve yerel yönetimler hiçbir kararın 'halka rağmen' alınamayacağını öğrenmişlerdir. Azınlıkta olan provokatörleri ve siyaset fırsatçılarını içlerinden ayıklarsanız; 'doğaçlama' gelişen bu halk tepkisini, 'demokrasiye sahip çıkmak' ve siyasilere mesaj vermek olarak nitelemek pekala mümkündür.
Ancak demokratik haklarını aramak; polise kaldırım taşı atmak, kamu araçlarını yakmak, parti binalarını kundaklamak, günahsız esnafın camını indirmekle olmaz. Kendi hakkını ararken başkasınınkini gasp etmek, demokrasinin hiçbir yerinde yoktur.
12 ağaca sahip çıkmak isterken, polis kulübesiyle birlikte Gezi Parkı'ndaki beş ağacı yakmak da öyle. Benim asıl 'demokrasi eylemcisi' dediğim kişi, ertesi gün elinde çöp torbası ile 'Evim' dediği parkı temizlemeye gelendir. Diyeceğim o ki; üzüm yemek isteyenler ile bağcıyı dövmek isteyenleri iyi ayırmak lazım.
Bunlar, 'vatandaş' Yüksel Aytuğ'un düşünceleri. Gelelim, işin benim konumu ilgilendiren bölümüne:
Medya, Gezi Parkı olaylarında resmen sınıfta kalmıştır. Nedeni ne olursa olsun, ister resmi, ister örtülü haber ambargosundan kaynaklansın; medyanın asli görevi, insanları olup bitenden haberdar etmektir.
Tabii ki objektif davranarak, kışkırtmadan, infial yaratmadan, 'sadece ve sadece gerçeği' okurlarına, izleyenlere göstererek...
Ne yazık ki bu yapılamadı.
ÜÇ MAYMUNU OYNADILAR
Cumartesi gününe dek özellikle haber kanalları hiçbir şey yokmuş gibi davrandı. 'Üç maymunu' oynayan medya, görevini yapmayınca ortalık dedikoduya, yalana, iftiraya, kışkırtmaya kaldı.
Zaten Twitter ve Facebook çağında haberleşmeye yasak getirmek sadece ütopik bir düşünceden ibaret kalır. Nitekim sanal âlemde; gerçek olanlarla birlikte asılsız haberler de birbirini kovalamaya başladı. Onlarca insanın panzerler tarafından ezildiği, insanlara gerçek mermilerle ateş açıldığı şeklindeki haberler infial yarattı.
Suskun kalan diğer kanallar elbirliği ile Halk TV'yi kahraman yaptılar. Pek çok insan daha önce varlığından bile habersiz olduğu bu politik eksenli parti kanalını 24 saat boyunca izlemeye başladı. Hatta Taksim'de diğer kanallara ait yayın araçlarının üzerine göstericiler boya ile 'Halk TV' yazdılar.
NTV'nin yayın aracı bu sebeple devrilip tahrip edildi. Halk, öfkesini 'üç maymunu' oynayan medyaya yöneltti. Tabii ki mensubu bulunduğum medyaya yönelik şiddeti hoş görmem mümkün değil ama ortada iyi okunması gereken bir mesaj da var.
Gezi Parkı olaylarının söylediği iki şey şudur:
1- Her vesile ile gaza boğulan halkın da bir tahammül noktası vardır.
2- Halk, kendi sorunlarına sırt çeviren üç maymunları affetmez.