Haberi pazar günü bu sütunlarda paylaşmıştım, "Bu da yalan haber çetesi" diye. Halit Aydıngöz adlı şüpheli, kendini gazeteci ve internet sitesi sahibi olarak tanıtıp, "Bana şu kadar para vermezsen itibarını yerle bir edecek haberler yaparım" diye şantaj yapıyormuş. Bir işadamı, polisle iş birliği yaparak bu kişiyi 500 bin lira alırken suçüstü yakalatmış.
Umdum ki, bu haber ortalığı karıştıracak, medyanın baş gündem maddesi olacak. Neredeee? Çıt yok. Olay bir tek magazinci dostların kapalı devre Whatsapp gruplarında tartışıldı, hepsi o kadar. Orada konuşulanlara baktım, ağzım bir karış açık kaldı. Meğer bizim camiada 'haber silicilik' diye bir meslek türemiş. İsimler de açık açık yazılıyor ama 'iddia' düzeyinde oldukları için o isimleri burada açıklamam doğru olmaz.
Malum, gazetelerin ve internet sitelerinin elektronik arşivleri sonsuza dek 'belge' niteliğinde kalıyor. İddialara göre; bazıları eski haberleri sildirmek ve sicillerini temizlemek (!) adına medyanın içinden kişilere ya da medya ile iyi ilişkileri olan bazı 'silicilere' para ödüyorlar, onlar da haberlerin silinmesini bir şekilde sağlıyorlarmış.
Bunları okuduktan sonra geçenlerde başımdan geçen bir olayı hatırladım ve puzzle parçalarını yerine koydum. Eskiden tanıdığım, bir mahalli derginin sahibi beni aradı. Filanca iş adamıyla ilgili bizim gazetede bir dolandırıcılık haberi yapılmış. O işadamı da yeni yatırımları için haberi arşivden sildirmek istiyormuş. Bunun için gazeteye 100- 150 bin liralık reklam verebilirlermiş. Kiminle, nasıl iletişime geçebileceklerini soruyordu bana...
Bu mevzuların yabancısı, medyada dönen ticari katakullilerin safıyım ya, "Ben bu işleri bilmem. Gazeteye reklam vermek istiyorlarsa reklam bölümümüzü arasınlar" deyip, kapattım.
Şimdi aklım başıma geldi. Meğer bana üstü kapalı olarak "Sen bu haberi sildir, biz sana 150 bin lira verelim" demek istemişler büyük ihtimalle!.. Şükürler olsun ki bugüne kadar boğazımdan tek lokma haram geçmedi. Yanlış adresteydiler yani...
'Zaman bükücüler' bilimkurgu ama 'Haber siliciler' sonuna kadar gerçek. Bilin istedim...
En derin Çukur
Çukur'da bu hafta yine aksiyon dolu bir bölüm vardı. Bu kadar çok hareket ve yoğun dış çekim olunca hatalar da beraberinde geldi tabii.
Patlamada yaralanan Akın'ın doktoru "Sırtındaki şarapnel parçalarını çıkardık, birazdan yoğun bakıma alacağız" dedi. Ama o da ne? Bizim Akın yatakta sırtüstü yatıyor! Üstelik doktoru "Yoğun bakımda 48 saat uyutacağız. Ondan önce hastayı görebilirsiniz" demesin mi? Neredeyse bütün aile sırayla yanına girdi, uzun uzun Akın ile konuştu. 48 saat uyutulacağı söylenen Akın, ertesi gün intikam peşinde koşmaya başlamıştı bile...
Hani hep yazıyorum ya, "Yamaç, ölüm meleğine döndü. Herkes onun kucağında can veriyor" diye. Geçen hafta Akın'ı yaralı olarak Yamaç'ın kucağında bırakınca "Eyvah" demiştik. Ama ilk kez biri, Yamaç'ın kucağına düştükten sonra kurtuldu. Akın kardeşimizin verilmiş sadakası varmış.
Bu arada Çukur'da ardı ardına üç büyük patlama yaşanıyor. Gelin görün ki dakikalar geçmesine rağmen ne polis, ne ambulans geliyor. İstanbul'un göbeğinde, Balat'ta bulunan bu Çukur ne kadar 'derinde' olabilir ki?
Diğer yandan Çağatay'ın ölmeden önce söylediği ve tercümesi yapılmayan Rusça cümlenin ne anlama geldiği de merak edildi. Çağatay, Yamaç'a Rusça "Efsun artık senin değil" demişti.
Gaf'let kürsüsü
Atv'nin haberlerinde izledim. İstanbul Yeşilköy'de üç katlı binanın yangın merdivenine çıkan tüm kapılar sökülüp, yerine duvar örülmüş. Ahşap yangın merdiveni yapılan Trabzon'daki evden sonra Varan 2...
Zap'tiye
Tuba Büyüküstün, Sefirin Kızı dizisinde oynamak için 3 milyon lira transfer ve bölüm başına 200 bin lira alacakmış. Gerçekten de hem büyük, hem de üstünmüş.
Ne demiş?
Nevşin Mengü, Rusya'daki gösterilerde tek başına polise saldıran Çeçen protestocu için "Cüneyt Arkın gibi aktivist" deyince, Malkoçoğlu'ndan anında cevap geldi: "Fakat Cüneyt Arkın kendi polisine, askerine saldırmaz."