Hababam Sınıfı'nın Hafize Anası, Neşeli Günler'in Saadet Hanım'ı olarak kalpleri fetheden Adile Naşit, 1950 yılında tiyatrocu ve yönetmen Ziya Keskiner ile evlendi. Çiftin yokluk içinde geçen hayatlarını renklendiren olay, evliliklerinden bir yıl sonra yaşandı. 1951 yılında oğulları Ahmet dünyaya geldi. Fakat Ahmet 15 yaşına geldiğinde aile, şoke edici bir gerçekle yüzleşti. Doktora götürülen Ahmet'in kalbi doğuştan delikti. Üstelik o günün şartları altında Türkiye'de tedavi edilmesine imkan yoktu. Operasyon Amerika'da yapılmalıydı ve maliyeti çok yüksekti. Bugünün rakamlarıyla 4 milyon lira civarında bir para gerekiyordu.
Tiyatro sayesinde kıt kanaat geçinen, evlerinin kirasını bile zor ödeyen Adile Naşit ve eşi Ziya Keskiner, ne yapacaklarını kara kara düşünürken imdatlarına Naşit'in çalıştığı tiyatronun sahibi Gazanfer Özcan yetişti. Özcan, aileye bir miktar para bağışladı, ardından da tiyatro dünyasındaki dostlarına durumu anlatarak yardımcı olmalarını rica etti. Herkes karınca kararınca destek verdi. Bu arada dönemin gazeteleri, durumu haber yapıp büyük bir bağış kampanyası başlattı. Finalde gerekli para toplandı ve Ahmet sağlığına kavuşması için Amerika'ya gönderildi. Başarılı başlayan operasyon ne yazık ki mutlu sonla bitmedi. Ahmet hayatını kaybetti. Adile Naşit yıkıldı... Yaşamak için çalışmak zorunda olan Naşit, eve kapanıp acısını yaşayamadı bile... Artık hiçbir şey eskisi gibi değildi. Ünlü oyuncu, yaşadığı ıstırabı Ses dergisine şöyle anlatacaktı: "Daha büyük bir acı yok! Biz ana, baba, çocuk değildik. Üç dosttuk. Güzel arkadaşlardık... Ahmet'ten sonraki beş sene, benim için inanılmaz acılarla doluydu. Elbette eşim Ziya Bey için de... Sonra kuş, köpek, çiçek gibi oyuncaklara tutkun olduk. Balıklar yaşadı, köpek kör oldu, çiçekler büyüdü, böyle gidiyor yaşamın geri kalan kısmı..."
BİR DAHA DOĞUM GÜNÜ KUTLAMADI
Adile Naşit, 17 Haziran 1930 doğumluydu. Naşit'in 15 yaşındaki oğlu Ahmet, 17 Haziran gecesi vefat etti. Naşit bu yüzden 17 Haziran'da bir daha doğum günü kutlamadı.
EVDE HER GECE AĞLARDI
Adile Naşit, yeğeninin anlattığına göre her akşam iş çıkışı evine koşar, kapısını kapatır ve kendi dünyasına çekilirdi. Evdeki masaya oturur, hiç konuşmadan bir noktaya bakar sonra gözyaşlarına boğulurdu. Aslında masada tek oturur gibi görünürdü ama ona göre karşısında hep ölen oğlu Ahmet vardı. Sonra ağlayarak yatar, ertesi gün ise hiçbir şey olmamış gibi tekrar hayata dönerdi... Bir dostu, oğlunun ölümünden sonra hayata tutunması için Naşit'e tavsiyede bulundu: "Git Darülaceze'ye, kendine bir evlat edin. Sen ona, o sana sarılsın, birbirinize merhem olursunuz!" Uzun süre düşünen Adile Naşit, sonunda kararını verdi ve Darülaceze'ye gitti. Kendisine henüz bir yaşındaki iki bebek gösterildi. Biri erkek, biri kızdı. İkisine de içi ısındı ama yine de kalbi Ahmet'in yerini doldurur umuduyla oğlan çocuktaydı...
Ertesi gün turneye çıktı, dönüşte yeni oğlunu alacak ve yeni bir hayata başlayacaktı. Lakin turne uzadı... Naşit, İstanbul'a dönüşte hemen Darülaceze'yle koştu ama oğlanı başka bir aile evlatlık edinmişti. Bu sefer kız çocuğunu istedi ama o da verilmişti... Naşit yıkıldı. Sonra "Demek ki takdiri ilahi böyleymiş" dedi. O günden sonra "Bundan böyle Arzu Film'de birlikte çalıştığım Tarık (Akan) ve Halit (Akçatepe) gibi gençlere adayacağım kendimi. Onlara ablalık yaparak evlat sevgimi gidereceğim" dedi. Dediğini de yaptı... 11 Aralık 1987'de İstanbul'da kansere yenilen Adile Naşit'in ölüm haberini, Gazanfer Özcan şu sözlerle Türkiye'ye duyurdu: "Adile Hanım, doğduğu günden vefatına kadar şanssız bir insandı. Hep güldürdü, kendi gülmedi, hiç gülmedi, gülüyor gibi gözüktü; tabii ki zaman zaman tebessüm etti ama o bilindiği gibi her dakika kahkahalar atan, neşe içinde mutlu bir insan değildi. Sadece çevresindekileri mutlu görmeye, onları mutlu etmeye çalışan bir insandı." Naşit, ertesi gün oğlu Ahmet'in yanına, Karacaahmet Mezarlığı'na defnedildi.