Uzadıkça uzayan, çekiştirildikçe tadı kaçan dizilerden olmadılar. Çünkü don lastiği değil, kurdeleydiler. "Doyumluk" değil, "tadımlık" oldular. Bünyemizde "hazımsızlık" yaratmadan, damağımızda unutulmaz bir tat bıraktılar. "Canım Ailem"le bugün vedalaşıyoruz. Dizinin bitmesine sebep olarak senarist Selin Tunç'un hamileliğini öne sürenler var. Buna pek ihtimal vermiyorum ama eğer öyleyse bile büyük saygı duyarım. Neye mi? Takım ruhuna. Eğer TMC'nin patronu deneyimli yapımcı Erol Avcı yeni bir senaryo ekibi kurmak yerine diziyi bitirme kararı almışsa, mutlaka bir sebebi vardır. Demek ki senarist değişiminin diziye sekte vuracağına inanmış. Yok eğer Avcı, yaşadığı acı tecrübelerin ışığında "dünyaya bir can getirmenin" her şeyden daha önemli olduğu sonucuna varmışsa, bu kararı karşısında ben de saygıyla eğilirim. Ama yok, "Bizim söyleyeceğimiz sözümüz bu kadar" demişlerse, buna da şapka çıkartırım. Yani bu kadar sevilen, reyting alan, seyircisinin "Bitmesin" diye neredeyse kendini Taksim Meydanı'nda yakacak hale geldiği bir dizi eğer "Tamamdır" diyorsa, altında mutlaka geçerli bir neden vardır. Bundan sonra "Canım Ailem"in bize bıraktıklarıyla yetineceğiz. Onlar ne mi? Aile olmanın en büyük zenginlik olduğu... Yardımlaşmaktan daha önemli bir insani erdem bulunmadığı... Gerçek aşkın her türlü engelin üzerinden atlayabileceği... Peki ya neleri özleyeceğiz? Samim'in babacanlığını... Meliha'nın duygusallığını... Ali'nin dürüstlüğünü... Seyhan'ın saflığını... Feride'nin çocuksuluğunu... Halim'in kadife yüreğini... Cabbar Ağa'nın merhametini... Yiğit'in deli dolu hallerini... Eda'nın melek dokunuşlarını... Cumali'nin iş bitiriciliğini... Ve... Ve tabii ki... Cancan'ın o sıkılası koca yanaklarını... Bugün ailemi uzak bir yolculuğa uğurluyormuş gibiyim. Canım Ailem'i...