Kabul edelim ya da etmeyelim son yılların en çok konuşulan isimlerinden biri oldu Şeyma Subaşı. Sadece Acun Ilıcalı ile yaşadığı ilişkiden dolayı değil elbette. Farklı yaşam tarzı ve sosyal medya paylaşımlarıyla gündemde kalmayı başardı Subaşı. Fenomen haline geldi. Kendisi her ne kadar 'nefret edilen insan' olarak görüldüğünü söylese de ona özenen ve onun gibi kolay yoldan hayat sürmek isteyen maalesef çok sayıda genç kızımız da var. Marjinal diyebileceğimiz tarzıyla özellikle kimlik arayışı içinde olan gençlerimize rol model olduğu bir gerçek.
İzzet Çapa, bu duruma işaret etmiş ve Subaşı'yı 'toplumsal yozlaşmanın en büyük figürü' olarak belirtmişti röportajımda. Çapa'ya katılmamak mümkün değil. En büyük figür müdür bilmemem ama toplumsal yozlaşmaya katkı sağladığı net biçimde görülüyor Subaşı'nın. Sadece Subaşı da değil, Kerimcan Durmaz ve benzer sosyal medya fenomenleri de bu yozlaşmaya su taşıyor ne yazık ki. Neden mi?
Gençler üzerinde son derece etkili bir platform olan sosyal medyada sundukları yaşam tarzlarıyla 'yeni rol model' olma yolunda hızlı adımlarla ilerliyorlar da ondan. Kıyafetlerinden konuşma tarzlarına ve yaşam formatlarına kadar gençler üzerinde 'cazibe merkezi' haline geldiler. Kısa yoldan köşeyi dönmenin, emek harcamadan para kazanmanın, çalışmadan da şaşaalı bir hayat sürülebileceğinin figürü oldular.
'Ter dökmeden, üretmeden böyle hayat sürülebiliyorsa biz niye üniversite okuyup dirsek çürütelim ki' diye düşünen gençlerin sayısı giderek çoğalmakta.
Bu, Türkiye gibi genç nüfusun yoğun olduğu bir ülkenin geleceği açısından maalesef kaygı verici bir tablodur. Dünyanın gelişmiş ülkeleriyle yarışmak için eğitimli, liyakat sahibi, üretken insanlara ihtiyacımız var bizim; boş konuşan, materyalist dünyada büyüyen biri değilim deyip lüks hayatını her fırsatta göze sokmaya çalışanlara değil.
Ülkemizin her alanda ilerlemesi, gelişmesi için gençlerimizin gerçek başarı hikayesi olan kişileri örnek alması gerekir öncelikle.
Mesela yaptığı çalışmalarla ülkemize değer katan emeğin ve çalışmanın önemini konuşmalarında tekrar tekrar söyleyen Nobel ödüllü Prof. Dr. Aziz Sancar'ı. Bilgi sahibi olundukça mütevazılığın da aynı ölçüde arttığının en somut örneğidir Sancar. Böyle değerli örneklerimiz varken içi boş özgüvenle, dünyanın kendi etrafında döndüğünü sanan Şeyma Subaşı, Kerimcan Durmaz gibilerinin model alınması bizi ileriye değil ancak geriye götürür.
Topluma rol model üretmede güçlü bir aktör olan medyaya da burada görev düşüyor elbette. Kötü rol modellere özendirecek, onları gençler üzerinde daha da cazip hale getirecek haberler yapmaktan kaçınmalı medya. İyi örnekler daha çok görünür olmalı. Emeğiyle, beyniyle, sanatıyla Türkiye'ye değer katan insan hikayeleri daha çok yer almalı gazetelerde, televizyonlarda.
İçinde bulunduğumuz yozlaşma sarmalından çıkmanın da önemli bir adımı olur bu. Unutmayalım ki; dünyada daha güçlü bir ülke konumuna gelmemiz için yeni Aziz Sancarlar'a ihtiyacımız var, Şeyma Subaşılara ve benzerlerine değil...