Gelsin Hayat Bildiği Gibi'nin Mert'i Özgü Delikanlı, GÜNAYDIN'a özel açıklamalarda bulundu. Delikanlı ile oyunculuk serüvenini, diziyi ve özel hayatına dair bilinmeyenlerini konuştuk.
-Tiyatro kökenli bir oyuncusun fakat Berlin'de iki sene Hukuk okudun. Ardından, Sinema Televizyon ve Psikoloji ile Çift Anadal yaptın. Kariyer sürecindeki bu çeşitliliği nasıl anlatırsın?
Hiçbirini spesifik bir amaç uğruna seçmedim. Her birinin yolculuğumda yerleri başkadır. Her biri birbirini tamamlıyor ve insana ezberlemek üzerine değil anlamak üzerine bir yol çiziyor. Bu çeşitlilik oyuncunun tek boyutta kalmamasını sağlıyor.
-Aldığın eğitimlerin sonucunda kariyer yolculuğunu oyunculukla sürdürdüğün için, "ait olduğum yerden emindim ve çoktan her şeyi göze almıştım" diyorsun. Bu seçim senin için hayatının dönüm noktası mıydı?
Hayatta birden fazla dönüm noktası olduğu için soruya şöyle cevap verebilirim. Bu seçim kendi yolculuğuma, yolculuğundaki anlama, beni bir adım daha yaklaştırdı. Dolayısıyla çok değerli bir dönüm noktası.
HAYATIMIN EN ÖZEL ANIYDI!
-Actor Studio'nun son hocası olan Jack Waltzer'ın oyunculuk sınıfına katılma hakkı kazanan ilk Türk oyuncu oldun. O süreci bizimle paylaşır mısın; nasıl seçildin, nasıl bir histi?
Aynı anlayışta olan çok yakın bir oyuncu arkadaşımla birlikte uzunca bir süre izleyebildiğimiz kadar izler, dinleyebildiğimiz kadar dinler, okuyabildiğimiz kadar okurduk Jack Waltzer'ı. Onun derdini onun idealizmini anlamaya çalışırdık. Dolayısıyla büyük ustayı öncesinden biliyordum. Corona'nın getirdiği pandemi ile birlikte yüz yüze görüşmeler zorlaşmışken dijital ortamdaki ulaşımın ve iletişimin hız kazanmasıyla birlikte bir gün asistanına ulaştım ve önce kendimden, kendi sürecimden sonra dileğimden bahsettim. Dileğim onunla Zoom aracılığıyla bir görüşme yapmaktı çünkü Corona'nın sonlarına doğru pandemi durulana kadar görüşmelerini ve çalışmalarını Zoom aracılığıyla gerçekleştirdiğini biliyordum. Önce şaşkınlıkla karşıladı sonra aramızda uzun bir görüşme geçti ve özgeçmişimin Jack Waltzer'ın ilgisini çekebileceğini bana ondan bahsetmek istediğinden söz etti. Ben daha da heyecanlandım ve bir sonraki görüşmeyi beklemeye başladım. Bir sonraki görüşmede Berlin'deki hocamı bildiğini, onu çalıştıran kişinin Actor Studio'nun ilk öğrencilerinden biri olduğunu bana bir şans vermek istediğini söyledi. Bunu hiç beklemediğim için inanılmaz heyecanlandım ve uzun süredir bu ekolle ve bu isimlerle yatıp kalktığım için rüya gibi bir şeye dönüştü benim için. Bir kaç gün içinde hazır olmam beklenen sahne konuşuldu ve ben bir hazırlık sürecine geçtim. Audition öncesi aramızda bir süre konuşma geçti ve ustanın soruları, hem kişisel, hem hayattan, hem meslekten hem de sahneden oldu. Audition tamamlandı son notlarını aldı bana benimle ilgili özel bir kaç bir şey söyledi ve kadrosuna dahil olduğumu ifade etti.
Hayatımın en özel anıydı. Artık idolümün ustasının öğrencisi olacaktım, artık yıllarca çalıştığım ve savunduğum felsefenin gerçek bir parçası olacaktım. O aileden olacaktım. Daha önce yaşamadığım bir huzur içerisindeydim bu beni sakinleştiriyordu ve "bundan sonra her şey daha da zor olacak evlat" sözüyle sorumluluğumun çoktan farkında bir şekilde çalışmalara başladık.
ÇOK DOLU BİR ÇOCUKLUK GEÇİRDİM
-Nasıl bir çocukluk geçirdin, bize biraz kendinden bahseder misin?
Çok kültürlü, çeşitliliklerin içerisinde gençlere önem veren ve birçok değerli alanda gençlerin sosyalleşmesi için çabalayan bir şehirde büyüdüm. Ailem sayesinde de doygun yetiştim. Çocukluğumu güzel anarım, sayelerinde iyisiyle kötüsüyle çok anlamlı çok dolu bir çocukluk yaşadım. Kesinlikle özlüyorum :)
-Soyadın çok havalı, bilinen bir hikayesi var mı?
Erdeğin ilk kahvehanelerinden bir tanesi büyük dedemin yani dedemin babasına aitmiş. Dedem o zamanlar küçük bir çocuk olarak oralarda dolaşır, çalışır, çay götürür su taşırmış ve oldukça hareketli bıçkın biri çocukluk geçirmiş. Kasabanın büyüklerinden biri ise sen çok delikanlı bir çocuksun çok delikanlı bir çocuk olacak bu kerata diye diye hem dedemin kendisine hem de tüm çevreye delikanlı adını duyurmaya başlamış. Soyadı kanunu çıkar çıkmaz dedem başvuru sırasında Delikanlı isminin hikayesinden söz etmiş sonrasında bu soy ismi kabul görmüş ve böylece soy ismimiz Delikanlı olmuş.
DİĞER OKUDUĞUM SENARYOLARA BENZEMİYORDU…
-"Gelsin Hayat Bildiği Gibi" dizisiyle şimdilerde ekranlarda görüyoruz seni. İlk projen; nasıl dahil oldun, senaryoyu ilk okuduğunda neler hissettin?
O dönem görüşülen ve senaryo okuduğumuz çok iş vardı. Birbirinden farklı platformlar için yapılan görüşmeler vardı. Gelsin Hayat Bildiği Gibi'nin önce kısaca hikayesi ulaştı elime. Hikayeyi sonuna kadar merakla okudum, alışılmışın dışındaydı, diğer okuduğum senaryolara benzemiyordu, sonra hayal etmeye başladım. Hayal ettikçe daha da merak etmeye başladım. Çok karakterli ve çok hikayeliydi, ayrıca ritmi ve atmosferi çok farklıydı. Sonrasında Gani Müjde ve Altan Dönmez'in proje için birlikteliklerini görünce ve bu hikayeyi BKM'nin destekliyor olduğunu öğrenince bu hikayenin bir parçası olmak istedim. Hikayeye, oyunculuğa ve sanata önem veren bu değerli insanlarla bir arada olmak istedim.
ŞÖHRET BENİ KORKUTMUYOR
-Başarılı oyunculuğunla dikkatleri kısa sürede üzerine çektin, şöhret seni korkutuyor mu?
Şöhret beni korkutmuyor çünkü önceliğim değil. Korkutmuyor çünkü bu mesleği yapma sebebime en ufak bir yakınlığı yok. Korkutmuyor çünkü gelse bile bir kalıcılığı olmadığını biliyorum.
"Karakterimin benden uzak olması beni dizide rol almaya yönlendirdi" demişsin bir röportajında da. Farklı karakterlere hayat vermek mi seni tatmin eden?
Ben bir karakter oyuncusuyum. Bütün çalışmalarım, yetiştiğim yer, felsefem oyunculuk anlayışım oraya ait. Eğer bir hikaye bir melodiyse, karakterlerde o melodinin birer parçaları ve melodinin bütünü aslında karakterlerin bir araya gelişi. Her karakter çok kıymetli.
MERT'İ ÇOK DERİNDEN HİSSEDİYORUM
-Mert'in senden uzak bir karakter olduğunu belirttiğine göre seni senden dinleyelim isterim, Özgü'nün Mert'ten ne gibi farklı yönleri vardır?
Mert Yılmaz'ın sevdikleri için yaşamak dışında bana benzeyen hiçbir yanı yok. Mert Yılmaz annesiz ve babasız büyümüş dolayısıyla sosyolojik ve psikolojik açıdan aslında çok ciddi eksiklerle bugünlere gelmiş. Mert Yılmaz'ın çocukluğu, koşulları zor olan bir semtte geçmiş. Sadece ablasıyla olduğu için gizliden ablasını da kollamak zorunda hissetmiş hep kendisini. Varlıklı bir ailede büyümediği için geçim sıkıntılarının da üstesinden gelmek zorunda kalmış. Karakterin en derinine indiğimiz zaman yapayalnız olduğunu görmekte pek zorluk çekmeyiz. Abla ve anne kavramları çok farklıdır dolayısıyla ablası ne kadar sevgi vermeye çalışsa da annesine anlatmak istedikleri veya annesiyle yaşaması gerekenler genelde eksik kalmış. İlk korktuğu zaman babasının yanına koşamamış. Korkusuyla, endişesiyle, sevgi ve güven eksikliğiyle tek başına mücadele etmiş. Çünkü hayatta tek başına dimdik durmaya çalışan ablasına yük olmak istememiş. Bu yüzden anlatamadığı, yansıtmak istemediği ve bastırdığı her şeyi göz önünde bulunduracak olursak hayatı sadece önündeki meseleleri çözmek üzerine geçmiş. Üstüne bir kadının hayatını kurtarmaya çalışırken kazayla bir adamı bıçaklamış ve içeriye atılmış. Bir adamın onun tarafından bıçaklanmış olmasının vicdanıyla mı mücadele etmeli yoksa haksız yere içeride 1,5 sene geçirmek zorunda kalmasıyla mı? İçeride içsel ve dışsal anlamda neler yaşadığına girmeye kalksam hiç bitmez zaten. Bunların hepsi insanın en kontrolsüz en tutarsız en fevri olduğu yaşlarda gerçekleşmiş ve henüz kendine dönemeden yine yeni problemlerle mücadele etmek zorunda kalmış. Arkadaşları gibi 2. şansının heyecanı ve umuduyla çıkmış ama bu sefer de okuldaki çeteyle ve bıçakladığı adamın kızıyla yüzleşmek zorunda kalmış. Dolayısıyla eğlenebileceği, rahatça arkasını yaslayıp gülebileceği ve anın tadını doyasıya çıkarabileceği tek bir anı olmamış. Bu sebepler benden ne kadar uzak olduğunu anlatmaya yeterli olmalı. Çalışmalarım karakterin hikayedeki mücadelesini gerçekten sahiplenmek üzerine olduğu için uzun süredir Mert Yılmaz'ı çok derinden hissettiğimi söyleyebilirim. O kimi zaman saf, kimi zaman naif kimi zaman anlamayan kimi zaman kontrolsüz patlamalarının hepsi koşullarının, bastırmak zorunda olduklarının ve yaşının getirdiği özellikler ve sonuçlar. Bunların hepsi elbette bana çok uzak.
-Sette zamanın nasıl geçiyor, sahnen olmadığı zamanlarda neler yapıyorsun?
Sette zamanımız çok keyifli ve eğlenceli geçiyor. Bir kere çok kıymetli ve her şeyden önce insana değer veren bir aileyle birlikteyiz. Bu yüzden çok şanslıyım. Her biri benim için çok kıymetli. Büyüklerimizden bir şeyler öğrenmek için onları can kulağıyla dinliyoruz, arkadaşlarımızla ise kendimizi daha fazla nasıl geliştirebiliriz onu konuşuyoruz. Eğer birimizin canı sıkkınsa hep birlikte ona koşuyoruz ve belki de en önemlisi her birimizin bu hikayeyi gerçek kılmak için bir çaba içerisinde olması. Çok eğlendiğimiz ve gülmekten geçtiğimiz çok anımız var ki yoğun temponun üstüne küçük eğlencelerimiz bize güç veriyor. Ben bazen karavandan çıkıp sahne olmasa bile karakter çalışmasına devam ediyorum ve Mert Yılmaz'ın sürecinin sürmesi için semte, evime, okuluma, hikayemizin geçtiği sokaklara tekrar tekrar inerek karakteri yaşatmaya devam ediyorum. Bunu karakterin ritminden ve gerçekliğinden kopmamak için yapıyorum.
-Oyunculuk alanında bundan sonraki hedeflerin, hayallerin neler?
Kariyerime sinema ve tiyatro ile devam etmek. Ciddi meselelerin olduğu hikayelerde yer almak. Karakter oyunculuğunu anlatılması ve dokunulması gereken hikayelerde sürdürmek. Eğer insanlara bir ayna tutacaksak bunu gerçek anlamda yapmak ve gereken dönüşümü gerçekleştirmek için gerekirse en dibe kadar inmek.
HAYATIMIN EN KARMAŞIK DÖNEMİNDEYİM
-Şu anda hayatının hangi dönemindesin?
Şu anda hayatımın en heyecanlı, en keyifli, en yoğun, en karmaşık dönemindeyim. Hepsi bir arada ve hepsi çok yoğun. Bir yanın bir sonraki anın heyecanındayken diğer yanın bir sonraki ana yorgun giriyor. Çünkü oldukça tempolu ve yorucu bir iş yapıyoruz. Bu süreç sadece karakterin hikayedeki mücadelesiyle bitmiyor, dış dünyadaki yansımasıyla da devam ediyor. Eğer detaycı bir insansan bu yoğunluğun bitmesi zaten mümkün değil, o zaman sen de ancak bu yoğunluktan güzel anlamlar çıkartarak dönemini anlamlı kılabilirsin. Ben öyle yapmaya çalışıyorum.
KISA SORULAR
-Karşı cinste ilk dikkat ettiğin şey genellikle ne olur?
Aurası. Aurası kendisini diğerlerinden ayırır ve herkes gibi olmaktan çıkar. O bir şey söylemeden onu hissetmiş olursun. Artık ondan kaçamazsın hatta kaçmak istemezsin. O zaman merak etmeye başlarsın.
-Hayatından neyi çıkarırsak geriye hiçbir şeyin kalmayacağını düşünürsün?
Sorgulamayı. Her ne kadar zor ve belirsizliklerle dolu da olsa soru sormaya devam etmek düşünce gücünün ve insanın gelişiminin sürmesi için çok kıymetli. Hayatın anlamı ve değeri bence biraz da bu noktada saklı.
-Aşkı kendi dünyanda nasıl tanımlarsın?
Her şeyiyle büyülü. Doğru olup olmamasının bir önemi yok. Büyülü çünkü her şeyi göze alırsın. İlk defa kendin için değil başkası için yaşamaya başlarsın.
-Hiç seni rahatsız eden bir lakabın oldu mu?
Hayır olmadı.
-Günlük yaşantında totemlerin var mıdır?
Hiç olmadı.
-Bana o kelimeyi kullanmasın, küfür etse bile daha iyi dediğin bir kelime ya da cümle var mı?
Bir kelime ya da cümle yok ama bir davranış var. Bana cinlikle gelmesin çünkü çoktan görmüş olurum.
-Pek bilinmeyen, ilginç bir huyun var mı?
Doğru bir cevap olur mu bilmem ama geceleri kendimle kaldığım zaman kendimce hayat, insan ve gördüklerimizin ötesindeki meseleler hakkında yazılar yazarım.
-Ağzına asla sürmediğin, "kokusuna bile tahammül edemem" dediğin bir yiyecek var mı?
Tahammül edemediğim bir yemek yok.
-Kendini yakışıklı buluyor musun?
Kendimi ne tam yakışıklı ne de çirkin bulurum. Arada bir yerde olduğumu düşünüyorum.
-Kıskanç biri misin?
Kıskanç değilim. Karşılıklı güvene önem veririm
-Şıpsevdi biri misin?
Hayır.
-Cimri biri misin?
Kesinlikle hayır.
-En çok neye para harcarsın?
En çok sevdiklerimle bir arada olduğumuz zaman para harcarım. O an kimi ne daha da keyiflendirecekse bizim o an mutlaka olmasını istediğimiz şeyler nelerse onların mutlaka olması için uğraşırım. Mesela bir arkadaşımızın canı gecenin bir vakti özel bir yerden özel bir tatlı çekmiş olsun ve o saate o parayı harcayacak olmak mantıksız olsun, benim için bir önemi yok çünkü arkadaşım çok istemiş ve o andan sonra hesap yapacak da bir şey kalmamış demektir. O an onun keyfi benim için öncelikli olandır.
-Sosyal medyayla aran nasıl, stalk yapar mısın?
Sosyal Medya ile pek aram olduğu söylenemez. Sosyal medya hesaplarım var ama çoğunluğun kullandığı gibi kullanmam. İşim gereği belki bir hesabım olmalı evet ama aynı zamanda da işim gereği karakterimin gerçekliği benden daha öncelikli olmalı.
-Fake hesabın var mı?
Hayır olmadı. Sosyal medyayla o kadar aram iyi değil 😊