Bir yanda "Acaba bugün neler olmuş?" merakı, öte yanda birbiri ardına dizilen terör, cinayet ve felaket haberlerinin ürkütücülüğü... Eminim, ana haber bülteni zamanı pek çok kişi benim gibi bu ikilemi yaşıyordur. Ne yalan söyleyeyim, eğer benim için "mesleki bir zorunluluk" olmasaydı, ana haber bültenlerini asla izlemezdim. Hele çoluk çocuk hep birlikte sofradayken... Önceki gün gezindiğim haber bültenlerinde yine kan, gözyaşı, korku kol geziyordu. Önce Sakine Ana'nın sözleri burktu içimi. Diyarbakırlı Sakine Hanım 2 erkek evladını teröre kurban vermiş. Dağa çıkmışlar ve sonra cenazeleri gelmiş. Sonra kızı da bu acıya dayanamayarak intihar etmiş. "Artık hiçbir şeyim yok. Boş bir kovan gibiyim" diyordu Sakine Ana, "Askerler de çocuğumuz. Onların da bir günahı yok. Ölmesin artık kimseler..." Her fırsatta "Bu terör işini ancak ana yüreği çözer" deyip, duruyorum. Kimileri dudak büküp, "fantezi" sayıyor. Ama Sakine Ana'ların sessiz çığlığı bu coğrafyada ne kadar yankı bulursa, kan o kadar çabuk duracak. Sonra minibüsçülerin yol kapama eylemi haberi alıyor sırayı... Esnafın biri, minibüsünün tavanına çıkmış. Bir depo benzini üzerine döküyor, tam çakmağı çakacakken itfaiye su sıkıp, faciayı önlüyor. Ama bir detay var ki gözüme takılıyor: Su sıkan itfaiyeciyi önlemeye çalışan, hortumunu çekiştiren bir başka minibüsçü... Yani "Ne söndürüyorsun, bırak yaksın kendini" diyor. Benim bilgim, hayat tecrübem bu durumu izah etmeye yetmiyor... Ankara'da düğüne giden otobüs devrilmiş. 34 yaralı var. Kanal D'deki görüntülerin ardından bir cümle geliyor: "Ankara'da 3 kaza daha oldu. 4 ölü, 3 yaralı var..." Sonra stüdyoya dönülüp, diğer habere geçiliyor. Kazaların nasıl olduğunu bıraktım, ölenlerin ismi bile anılmıyor. 4 kişi, bir gecede trafik kazasına kurban gidiyor, ama ölenlerin isimlerini söyleyecek kadar bile değer atfedilmiyor habere. Trafik canavarı ile öyle bir hısım-akraba olmuşuz, onu öyle bir bağrımıza basmışız ki, artık ne yapsa bize batmıyor!.. Sevmiyorum... Haber bülteni izlemeyi hiç sevmiyorum...