Pazar gecemi 'Black Mirror' dizisinin üçüncü sezonunun ilk bölümünü izleyerek geçirdim. 2014'te yayınlanan yılbaşı özel bölümünden sonra bu mini seri bende yüksek dozda heyecan yarattı. Altı bölümü aynı gün üst üste yayınlanan dizi, inanılmaz ince bir gönderme ile 'Gelecek parlak' diyerek başlıyor. Evet, teknoloji sayesinde parlak bir geleceğimiz olacak gibi. Peki ya riskleri? Had safhada! Kendimizi bu dijital halüsinasyona kaptırmış gidiyoruz; gerçek hislerimizden, samimiyetten ve doğallıktan uzaklaşıyoruz.
Instagram'ı temel alan, sosyal medya manyaklığına eleştiriler yapan bu bölümde; fenomenler dünyasına sağlam gönderme yapılıyor. Takipçi sayısı yüksek insanların arkadaşı olmak, onların paylaşımlarında yer almak gibi bir takıntıya sahip insanların dünyasını izliyorsunuz. Arkadaşlar; az takipçisi, az beğenisi olanlardan uzak duran bir nesil geliyor, az kaldı... Düşünsenize, birisiyle tanışıyorsunuz ve takipçisi yok denecek kadar az, 'Tatlım o zaman bye bye, arkadaş dahi olamayız deyip' onu eliyoruz.
Bu bölümde ün raporu analizlerine bakılıyor. Sosyal medyada ne kadar ünlüyseniz; iş ve sosyal hayatınızda da birçok fırsat kapısı açılıyor. Tıpkı şimdi olduğu gibi. Birçok fenomen, mekanlarda bedava yiyip içiyor, seyahat ediyor ve markaların en son model kıyafetlerini üstlerine geçiriyor.
MESAİLERİ SOKAKLARDA
Gerçek bilgeler, donanımlı kişiler ise bu yarışın içinde değil. Onlar sosyal medyada yok denecek kadar az etkileşim gösteriyorlar. Peki onlar görünmez karakterlere dönüşürken etrafımızı saran bu dijital kahramanların ortak özellikleri ne? Birçoğu özgüvenli görünüyor ama değil; bir tek telefonun kamerasında, filtreliyken kahraman onlar. Kendilerini öne çıkaracak tüm unsurları kullanırlar ancak gerçek bilgiden uzak durdukları için popüler kültürün her detayını malzeme olarak sayfalarına taşırlar. Mesaileri kütüphanelerde değil sokaklarda geçer. Hep sahnede olmak isterler ve başarılı görülen insanları kendi mecralarında eleştiri bombardımanına tutarlar, doyum noktaları da 24 saatle sınırlıdır. Böyle bir nesil kapıda, hem de en coşkulusundan. Aman Allah'ım biri dur desin onlara. Daha da sistemin kölesi olmadan gereken yapılsın. Yoksa dünya gerçek donanımı olmayan insanlarla dolup taşacak. Bilginin çokluğu değil; takipçinin çokluğu kazanacak ve sonumuz hüsran. Dizinin ikinci bölümünü cuma günkü köşeme saklıyorum...