'Dudaktan Kalbe' 'Haziran Gecesi' gibi bir dönemin en çok izlenen dizilerini çeken Andaç Haznedaroğlu, romantik komedi tarzındaki 'Her Şey Asktan' adlı ilk filminin ardından bu kez evrensel bir konuyu beyazperdeye taşıdı. Suriye'deki savaştan İstanbul'a kaçan 'Lena' ve komşusu 'Meryem'in hayata tutunma çabalarını anlatan 'Misafir' adlı film, Turkuvaz Medya'nın ana medya sponsoru olduğu 54. Uluslararası Antalya Film Festivali'nde Seyirci Ödülü'nü kazandı. Haznedaroğlu, filmini GÜNAYDIN'a anlattı...
Böyle bir film çekmek nereden aklınıza geldi?
Karakterlerden birinin yaşadıkları, benim hikayem. Bir gün yolda giderken arabanın önüne bir kadınla çocuk atladı. Çocuk ağlıyor. Alalım, almayalım diye tereddüt ettik sonra arabaya aldık. Ayağı kırılmış çocuğun. O gece dört-beş hastane dolaştık. Hikayenin gerçek yüzüyle karşılaşmış olduk. Kimlikleri yoktu, çevirmen yoktu. Ben kendi işimi bıraktım, çocuğun ayağı için uğraştım. Ertesi gün arkadaşımla tatile gidecektik. O gece uyuyamadım ve arkadaşıma tatile gidemeyeceğimi, Gaziantep'e sınıra gitmek istediğimi söyledim.
ÖNÜMDE BOMBA PATLADI
Bu kararı almanızda o yaralı çocuğun etkisi çok fazla herhalde...
Evet. Gerçekten ertesi gün sınıra gittim. Suruç'ta Kobani patlamasının olduğu dönemdi. 200 metre ötemde bomba patladı. İki gün sınırda binlerce insanın sınırı geçişini çektim. Gerçek bombanın ne olduğunu o anda anladım. Biz de ölebilirdik orada. Gerçekten meselenin ne kadar ciddi olduğunu fark ettim. Sonra kimseye söylemeden ben de bir yıl boyunca aralarına karıştım. Onlara yönetmen olduğumu söylemedim.
Mülteci sorununun bu kadar büyüyeceğini öngörmüş müydünüz?
Evet, öngörmüştüm. Sınırdan 100-150 bin kişinin geçeceği sanılıyordu ama bombalar patladıkça, insanlar yakınlarını kaybetmeye başladıkça, kaçışları da arttı.
KAÇTIĞINDA ÇOK AĞLADIM
Filmde ajitasyon yapmaktan kaçınmışsınız...
Evet, bunun için yurt dışında özel senaryo doktorlarıyla çalıştım. Konu, çok hassas. O kadar büyük acı yaşadılar ki onlar, burada nefes bile alsalar mutlular. Ama biz onlardan daha mutsuzuz. Aç kalan birinin bir dilim ekmek bulması çok değerli bir şey ama biz o bir dilimle mutlu olmuyoruz. Bu 3.5 sene içinde onlardan çok şey öğrendim.
Çekim sürecinden biraz bahseder misiniz?
Ön hazırlığı 3.5 yıl sürdü ama filmi 20 günde çektim. Filmde gerçek mülteciler oynadığı için biraz zor oldu. Filmdeki üç oyuncunun dışında (Saba Mubarek, Yeşim Ceren Bozoğlu ve Şebnem Dönmez) herkes mülteci. Çocuklarla üç ay ön çalışma yaptık. Küçük kızı 3 bin 500 çocuk arasından buldum. Üç sene araştırdım o kızı bulabilmek için. Bütün Suriye okullarını sınıf sınıf gezdim. İstanbul'daki, Reyhanlı'daki, Antep'teki sınırdaki tüm yetimhanelere baktım. O kızı bulamasaydım yapmayacaktım filmi. En son bir okulda denk geldim Rawan Iskeif'e. Ona "Öğretmeninin taklidini yap" dedim, yaptı, bütün sınıfı güldürdü. "Tamam" dedim.
Rawan Iskeif - Saba Mubarek
Onun hikayesi de çok trajik. Şu an Selanik'te bir mülteci kampında, değil mi?
Evet. Rawan, erken yaşta babasını kaybetmiş. Değişik bir iç dünyası var. Bu film sürecinde evladım gibi oldu. Kaçtığında günlerce ağladım.
Siz onlara daha iyi bir hayat sunmuşken nasıl ve neden kaçtılar ki?
Onlar kaçarken benim haberim olmadı. Bir gün önce evlerine ısınmaları için bir sürü eşya götürmüştüm. Ertesi sabah kaçmışlar. Annesini kandırmışlar. Bir adamla evli gibi anlaşıp aile görünümü vermişler ve sınırı geçmişler ama adam, bunları orada terk etmiş, kalakalmışlar. İki ay onları aradık. Çevirmenimize ulaşmış, "Beni bulacağını biliyordum" dedi bana. Gittiğimde iki-üç gün ben de orada kaldım. Kızım gibi oldu.
Oradaki koşulları daha mı iyi?
Hayır, değil. Ama göçmenlerin çoğunun Avrupa'ya gitme hayali var. BM'den birtakım yardım alıyorlar ama koşullar kesinlikle daha iyi değil. Ayrıca ben Rawan'ı ve iki kardeşini de okutacaktım. Evlerinin kirasını ödeyecektim. Annesi bana "Senden utanıyorum, böyle olacağını bilmiyordum" dedi.
Filmi izleyen seyircinin onlarla empati kurmasını mı istiyorsunuz?
Mesaj verme kaygısı gütmedim. Olabildiğince tarafsız olmak istedim. Ne para kazanmakla ilgili bir hevesim var, ne de başka bir şey. Ben sadece bu çocukların hikayesini anlatmak istedim. Fatih'te sürekli gittiğim bir yetimler okulu var. Müdürün odasına her gün bir çocuk geliyor. "Derdi nedir?" dedim. Suriye'deki annesini bulmaya gitmek için izin istiyormuş. Bir sene boyunca her gün gelmiş. Savaş ilerledikçe çocuk, bu sefer de "Annemin saçını bulmaya gideyim" diyormuş. En son saç yok olur ya; bulamayacağını kanıksamış, bari saçını bulayım diye uğraşıyor. Acı çok büyük...
BİR FİLM ÇEKTİM HAYATIM DEĞİŞTİ
Sınırda bir yıl boyunca mültecilerle birlikte yaşadınız. Nelerle karşılaştınız orada?
Orada sınırdan geçen çocuklu bir kadının yolunun ne olacağını merak ettim. Çoğu yere bu kılıkta değil, onlar gibi giyinerek, kapanarak girdim. Tamamen onlar gibi yaşamaya başladım. Reyhanlı'da bir evde 7 yaşında bir kız çocuğu, bombadan vücudunun altını kaybetmiş annesini sırtında taşıyordu. Orada çok etkisinde kaldığım şeyler yaşadım. Derler ya 'Bir film seyrettim, hayatım değişti' diye... Ben de bir film çektim, hayatım değişti. Umarım bu film insanlık için gerçek değerini bulur.
Bu hikayeler, filmi şekillendirmenizi mi sağladı?
Ben hikayenin bu tarafını yani dram tarafını değil umut tarafını vermek istedim. Çünkü hayat büyük şehirlerde devam ediyor. Esas o yolculuk önemli. Savaşa rağmen o acının içinde neler yaptığın önemli.