Bugünden itibaren herkes 'Soner Erzincan' ismini ezberleyecek. Çünkü pek çok sinema eleştirmeni, yazar ve sinemasever ondan söz edecek.
Soner, bir Down Sendromlu...
Yönetmen Caner Erzincan'ın kardeşi ve onun yeni filmi Yeni Dünya'nın başrol oyuncusu... Öyle bir oyun çıkardı ki, beni ve salondaki herkesi büyüledi... Ben hayatımda bu kadar içten, samimi, sahici bir oyunculuk görmedim.
Yanlış anlamayın, Soner kendisini oynamadı. Resmen, profesyonelce bir başka role büründü. Babasını cinayetten vazgeçirirken bilge, bir sokak köpeğinin peşinde kaybolurken çocuk, televizyonda 900'lü hat tanıtımlarını izlerken iştahlı bir ergen, üzerine kapı kilitlendiğinde vahşi bir aslan, annesine sarılırken süt kuzusuydu...
Belli ki Soner'in bu şahane performansında yönetmeninden oyuncu koçuna, rol arkadaşlarından set işçilerine kadar herkesin büyük emeği vardı. Ayaküstü konuştuğum Erkan Petekkaya'ya 'Soner mucizesini' sordum.
Şakayla karışık "Ah abi, bir de bana sor" dedi. Belli ki bu performans, çokça emek ve özveri gerektirmişti.
Filme gelince... Bu sezon izlediğim en nitelikli yapımlardan biriydi. Pek çoklarının son derece yanlış bir tanımlama ile 'festival filmi' dedikleri sanatsal kaygıyı tam da dozunda perdeye yansıtıyor ama sanat yapacağım derken özü asla ıskalamıyordu. Bitmeyen çilemiz köyden kente göçün insanlar üzerindeki travmatik etkisini son derece çarpıcı bir dille anlatırken, Down Sendromlu çocukların ve onların ailelerinin yaşadığı sorunlara göz ucuyla değil, derinlemesine bir bakış fırlatıyordu. Kentsel dönüşümün sadece binaları değiştirdiğini ama asıl dönüşüme uğraması gerekenlerin kentte insanlıktan evrilenler olduğunu tokat gibi yüzümüze çarpıyordu. Kentsel dönüşümün başkenti Fikirtepe'de, müteahhitlere direndiği için dört yanı kazılıp sap gibi ortada kalan o meşhur evin önünde, Soner'in bir dozer kepçesine uzanıp uyuduğu sahne, koca bir kitapla anlatılamayacak detayları, birkaç kareye sığdırıverdi.
Bir de, son zamanlarda 'kadın cinayetleri' olarak manşetlerde kendine yer bulan ihanet olaylarına tepki olarak, Down Sendromlu bir çocuğun masumiyeti 'panzehir' şeklinde sunuluyordu.
İLK'LER ÇOK İYİ GELDİ
İlk'lerin hepsi, sahiplerine iyi gelmişti.
Caner Erzincan; Mar/Yılan'dan sonra ilk uzun metraj filmi çalışmasında kendi sinema dilini hepimize heceletti.
Erkan Petekkaya ilk sinema deneyiminde hem doğru yerden başladı, hem de o her zamanki sürprizli oyunculuğuyla beni bir kez daha kendisine hayran bıraktı. İlk kez sinema filminde başrol oynayan Down Sendromlu oyuncu unvanını alan Soner Erzincan parmak ısırttı. Şükran Ovalı zaten bizim köşenin övgü şampiyonlarından.
Bu kez de hayal kırıklığı yaratmak şöyle dursun, çıtasını bulutlara taşıdı.
Bu sezon sinema perdeleri birkaç nitelikli yapım dışında, kar odaklı, 'vur-kaç' tavırlı ıvır zıvır filmlerle dolmuştu. 'Film gibi film' izlemek isteyenlere Yeni Dünya'yı tavsiye ediyorum.
Muhteşem Soner Erzincan performansı da yanında hediyesi...