Hep söylerim, 'Kurtlar Vadisi' senaristlerinin en önemli yeteneği. gazetelerin satır aralarına sıkışan önemli haberlerden müthiş öyküler sağmalarıdır. Bu hafta bir kez daha bu yeteneklerini sergilediler.
Suriye'nin Almira kentindeki Baal Tapınağı'nın DAEŞ militanları tarafından tahrip edilmesinin ardından medyaya konu olan 'Tarihi sütunların birebir kopyaları hazırlanarak Londra ve New York'ta sergilenecek' haberi, Vadi senaristlerinin kafasında yeni bir ampul yakmıştı.
Dizinin son bölümünde 'Gölge'yi, Suriye'deki antik şehri ele geçirerek paha biçilmez kalıntıları Avrupa'ya kaçırmak için plan üstüne plan yaparken izledik. Ayrıca 'savaş baronları' da DAEŞ'i kendilerinden habersiz ve onayları olmadan tarihi kentlere saldırılar düzenlemekle suçladılar. Yani aslında Ortadoğu'da olan biten her şeyin 'planlı tatbikatlardan' ibaret olduğunun altı bir kez daha çizildi. Tıpkı Afganistan'da, Irak'ta ve Suriye'de olduğu gibi, emperyalist güçler; önce kendilerine bir düşman lider ya da örgüt icat ediyor, sonra da sözde o coğrafyaya demokrasi getirmek adına hep birlikte üzerine çullanarak hem tarihi, hem de doğal kaynakların üzerine çöküyorlar.
Tıpkı DAEŞ'i yaratıp, önce semirtip sonra da onunla mücadele etme paravanının arkasında petrole odaklı yeni Ortadoğu planlarını gerçekleştirmeye çalışmaları gibi...
Görüyorsunuz ya, artık her şeyin olduğu gibi savaşın da 'çakması' çıktı. Önce ortalığı toza dumana boğacaksın, sonra bu görünmezlik kalkanının ardında istediğin gibi at oynatacaksın.
Suriye'yi ateşe verip bir yandan tarihi eserleri kendi ülkene kaçıracak, bir yandan da mülteci mafyası yaratıp yeni bir ekonomik sektör oluşturacaksın.
Filistin'in üzerine bomba yağdırıp o karambolde çoluk çocuğu organ mafyasına peşkeş çekeceksin. Yugoslavya parçalanırken, savaşın karanlığından istifade edip zengin ve vahşi Avrupalı zenginlere Balkanlar'ın ortasında 'insan avı' turu düzenleyeceksin.
Onlar gerçek mermilerle 'paintball' oynayıp çoluğu çocuğu öldürürken, sen paralarını sayacaksın. (Savaş sonrasında pek çok masum sivilin, düşman keskin nişancıları tarafından değil, heyecan(!) peşindeki zengin turistler tarafından öldürüldüğü ortaya çıkmıştı.) Her zaman olduğu gibi filler tepişirken, çimenler eziliyor.
Bir savaş karşıtı olarak, sadece askerlerin öldüğü meydan muharebelerini özlemle anacağım hiç aklıma gelmezdi...
NOT: Bu yazıyı beş gün önce kaleme almıştım. Yani yazdığımda, Sultanahmet Meydanı'nda masum insanlar ve Diyarbakır'daki günahsızlar henüz vahşi terörün kurbanı olmamışlardı.