Facebook üzerimize oyunlar oynuyor, ey sanal ahali!
Sanan ahali!
Sardıran ahali!
Sallayan ahali!
Kıyamet bu olabilir mi?
Başımıza gelene bak sen!
Facebook'un yeni sürümü kendini iyice dağıttı.
Annemi geçti, annemi...
Durmadan durumum bölümünde dumur oluyor. Soruyor da soruyor.
Meraklı Melahat!
GİTMİYOR SANA NE?
Sorular şöyle; üstelik adımı da içine alarak:
* Neler yapıyorsun Ayşe?
* Nasıl gidiyor Ayşe?
* Ne var, ne yok Ayşe?
* Nasıl hissediyorsun Ayşe?
* Neler oluyor Ayşe?
Sapık mı ne!
Kendi sayfama tıklıyorum ayrı soru, ana sayfaya tıklıyorum ayrı soru.
Bana bu kadar soruyu soran bir insan evladı olsa, zaten olamazdı; o derece kılım yani.
Neler yapıyorsun Ayşe?
Sana ne!
Nasıl gidiyor Ayşe?
Gitmiyor anasını satayım, gitmiyor.
İttiriyoruz işte.
Ne var, ne yok Ayşe?
Bi düşüneyim; bulunca sana öyle bir döşeneceğim, girişeceğim ki Facebook delisi, göreceksin gününü.
Nasıl hissediyorsun Ayşe?
Bana kankam style 'Ayşe' diyorsun ya; kendimi kukla gibi hissediyorum, oyuncak gibi, kundağa geri dönmüş gibi, 'Biri Bizi Gözetliyor'da ispata girişmiş yarışmacı gibi.
Tanrım mısın, belam mısın, klavyemin akıyla geçmem gereken sınavım mısın?
Çekil git başımdan.
Nasıl hissediyorum biliyor musun; maymun gibi.
Gerçek dışı. Hapis gibi.
Bağımlı gibi. Tepemde dikiliyorlar gibi...
Hadi Ayşe, hadi, hadi, hadi.
Anlıyor musun Facebook?
BEREN'İN DİZİSİ YOLDA
Neler oluyor Ayşe?
Bir halt olduğu yok koçum.
Valla sen telaşlanma, aynı şeyler işte. Şimdi yılbaşı havasındayız, sonra yeni yıl kararları, peşine iş güç, faturalar, kredi kartları, ortam kavgaları, aile kanırtmaları...
Oradan ver elini Mart'ta; kilo takıntıları, kavuşamamalar, yanlış heriflere aşık olmalar...
Aslında aşığım sanmalar. Sanılmalar... Boşluğa sarılmalar... Kafayı yarmalar... Sürtüşmeler, itişmeler, kakışmalar...
'Kim, kimi önce bırakacak?',
'Kim, kimi önce hırpalayacak, tırmalayacak?', 'Kim, kimin egosunu önce paspas edip kirini silecek?' konulu yarışmalar...
Aralara serpiştir birkaç sinir krizi, birkaç mutlu, eşe dosta ilan edilen fotoğraf karesi...
Sonra pes etme-toparlanma gelgitleri, arkadaşlarla yemekler, Hürrem'in halleri... Beren Saat'in dizisi de yolda, onunla da uyuşacağız, çenemizi oyalayacağız inşallah; vakit dediğin ne ki?
Ortalama bir insanın hayatında neler olur ki Facebook?
İsteriz, çabalamayız, elde edemeyiz, küseriz, küfür ederiz. Sonra tekrar isteriz, tekrar gaza geliriz, ilk tümsekte gazı keseriz, elde edemeyiz, kaçarız, gideriz falan.
Neler oluyor Ayşe?
Ne olacak; garanticilik oluyor, bankacılık oluyor, üç günlük kankacılık oluyor.
Ne olacak; dedikodu oluyor, kim, kime kodu oluyor, herkesin barkodu oluyor. Gerçeklik sevilmiyor, saldırı oluyor, bilgisayarının başına geçen adam oluyor, erkek oluyor.
YEMEĞİ YEDİN Mİ?
Ne olacak; akşam oluyor, ayaküstü yemek yeniyor.
Sabah oluyor, alarm çalıyor.
İşe gidiliyor.
Ne olacak; aynı şeyler oluyor.
Her önüne gelen aşk yaşıyor. Tahammül sıfır, duygu yoğunluğu sıfır.
Beş dakikada, Beşiktaş oluyor.
Ne olacak; senin renkli, mutlu mesut dünyanı hayal kırıklığına uğratmak istemem ama gerçekte bir bok olmuyor.
Oldurmuyoruz.
Niyeyse olduramıyoruz.
Olması için kılımızı kıpırdatmıyoruz.
Cesaretimiz yok, korkumuz çok. Dilimiz uzun, konuşup duruyoruz, 140 karakterde afili cümleler kurup ferahlıyoruz.
O yani.
Bu yani.
Ne olacak; o yüzden sorup sorup sinirimi kaldırma Facebook.
Sapık gibi sokaklarımda dolanma.
Hem sana ne, değil mi?
Senden de bana ne?
Bilsen ne olacak?
Yakında "Tabağındaki yemeği bitirdin mi Ayşe?", "Ona mesaj atmadın değil mi Ayşe?" kıvamında sorular sormandan korkuyorum, anlıyor musun Facebook?
Hadi canım.
Sorma e mi?
Hadi!