Muhammed Ali denince, benim aklıma ilk rahmetli babam ve bizim mahallenin imamı gelir. Babam "Kelebek gibi uçar, arı gibi sokar" diye söze girer ve sanki süper bir kahramanmışçasına Muhammed Ali'nin maçlarını anlatırdı.
Büyüyünce Muhammed Ali'nin maçlarını izleme fırsatımız oldu. Evet, o, gelmiş geçmiş en iyi boksördü. Kroşeleri, aparkatları, rakiplerini kandırması, onların etrafında dans edişi efsaneydi. O boksu yeniden yarattı, tekniğiyle kendisinden sonra gelenlere ilham kaynağı oldu.
Ama büyüklerimizden Muhammed Ali'nin öykülerini dinlemek, maçlarını izlemekten daha zevkliydi. Çünkü o öykülerde daha fazlası vardı; onun hem Müslüman, hem ABD'de ırkçılığa karşı bir dava adamı olması, hem de Vietnam Savaşı'na katılmayarak ezilenlerin yanında yer alması...
SADECE BEŞ KEZ YENİLDİ
Mahallenin imamının, çocuklarla sohbet ederken "Muhammed Ali, Frazier kafirine iman gücüyle bir vurdu, adam bir daha kalkamadı" deyişini hâlâ hatırlarım. Elbette Joe Frazier, büyük bir boksör ve iyi de bir insandı ama bizim imamın gözünde; Muhammed Ali, kafirlere karşı iman gücüyle savaşan bir Müslümandı.
Muhammed Ali'nin İslamiyeti tercih etmesi, belki şimdiki gençler için çok önemli görünmeyebilir ama 1960'lar için çok büyük bir olaydı! Evrenin en iyi boksörü, siyahlara karşı yapılan baskılara meydan okuyup Müslüman olmuştu. O, artık Müslümanların süper kahramanıydı.
Muhammed Ali, "Vietkonglar (Kuzey Vietnamlılar), bana hiçbir kötülük yapmadılar ki onlarla savaşayım" dediğinde ise sağcısı, solcusu vs. tüm siyasi görüşten insanların gözünde ezilenlerin kahramanı oldu. Muhammed Ali, 25 yaşında her maçında milyon dolarlar kazanırken, kariyerinin zirvesindeyken Vietnam'a gitmediği için hapis cezası aldı, maddi sıkıntılar çekti ve bir dönem üniversitelerde ücret karşılığı konuşmalar yaparak hayatını sürdürdü. ABD'de siyahlara yapılan ayrımcılığa karşı savaşarak siyahların da idolü oldu.
61 maçta sadece beş kez yenilen Muhammed Ali, "Ben boksun Elvis'iyim (Presley) derdi" ama o daha fazlasıydı. O; duruşu, karakteri ve düşünceleriyle insanların ufkunu da açtı. Kusursuz bir sporcu; rahat yaşayıp servetine servet katmak varken bir dava adamı olursa, ezilenin yanında olursa, tüm dünya onun önünde saygıyla eğilir.
Ne mutlu ki Muhammed Ali, sağlığında da kendisine duyulan sevgi ve saygıyı fazlasıyla hissetti.