İkinci kadını eleştirmek, lanetlemek, ayıplamak çok kolay; değil mi? Sanki tüm şeytanlık o kadındaymış gibi. Sanki o kadın, evde mutlu mesut yaşayan adamı binbir numarasıyla ayartmış gibi. Sanki adam dediğin; ayartılmaya müsait, ayartılmadığında da uslu uslu evinde oturacak bir varlıkmış gibi.
Adamların aklı, kalbi, seçme yeteneği, vazgeçme hakkı yokmuş gibi. Evliliği hapishaneye dönüştüren ezberlerimizi konuşmaya başlamalıyız şimdi. O kadar çok ayrılan, aldatılan, aldatan, savaş kılıçlarını çıkarıp birbirinin canını acıtmaya çalışan, sarılmayı bile unutmuş insan varken; birbirimize ve kendimize söylediğimiz yalanları masaya yatırmalıyız şimdi.
Yoksa mutsuzluk, acı, öfke ve yalnızlık elden ele dolaşmaya devam edecek. İnandırıldıklarımızın, bize öğretilenlerin sahiciliğini masaya yatırmak zorundayız artık.
Bu girdaptan başka çıkış yok.
ERKEK NESNE, KADIN ROBOT
Altı üstü birbirimizi sevip hayatı paylaşacakken; her gün bizi zorlayan, damarımıza basan şu dünyayla baş etmeye çalışırken nedir bu bitmeyen kavga? Aşkın, sevginin içinde; beklentiler, olması gerekenler, 'Elalem ne der?'ler, hırs ve sahip olma çabası varken nasıl mutlu olabiliriz ki? Nasıl aşktan söz edebiliriz ki? Soruyor muyuz kendimize?
Daima ikinci kadınları hedef tahtasına koymaktan vazgeçmek zorundayız. Tüm sorumluluğu, tüm nefretimizi onların omuzlarına yüklemeyi bırakmalıyız. Çünkü bu bizi ancak daha öfkeli yapacaktır, daha mutlu değil.
Aşık olmadan, gerçekten tanışmadan, hakkıyla sevmeden, sırf öyle gerektiği için yapılan evliliklerin hiç suçu yok mudur mesela? Ya da evlendikten sonra 180 derece dönen adamların, kadınların suçu yok mudur? Birbirimizi olduğumuz gibi sevmemenin sonuçları değil mi bunlar? Etrafınızdaki kaç evli çift gerçekten birbirinin arkadaşı, dostu, sırdaşı? Kocasını, karısını başkalarına şikayet eden, durmadan onların tavırlarından yakınanlarla dolu çevremiz.
Ne sadakati? Hangi sadakat?
Erkek; idare edilmesi gereken bir nesne, kadınsa ses etmemesi, evde durması, toplum önünde görevlerini yapması gereken bir robot. Kurduğumuz yalancı düzenin kurbanlarıyız, uyanalım artık.
'Yalnızca ikinci kadın mı suçludur?' sorusuna geri dönmek istiyorum. Biricik eşinizin o kadına neler anlattığını, ne vaatlerde bulunduğunu, nasıl bir resim çizdiğini biliyor musunuz mesela? Yüreğimiz varsa, başkasına aşık olup da evliliğini sürdüren, karısıyla arasındaki tüm diyalog minimuma inmişken koca numarası yapan, mertçe 'Başkasını seviyorum' deyip, kırıp dökmeden 'Gidiyorum' demeyi beceremeyen korkak, bencil, karaktersiz erkekleri de konuşalım. İkili hayatı; hem kendisine, hem eşine, hem de sevgilisine yakıştırabilen erkeklerden konuşalım.
Parayı ve ailesinin sağladığı imkanları, sevgisi için kenara atamayan köle erkekleri yargılayalım.
Ben daima kadın tarafıyım, her türlü denklemde kadınları korurum ancak kadınlar da kendilerine bakmak zorunda. Her kadın, eşi onu aldattığı an anlar.
Peki kadınlar, yıllarca devam eden bir aldatma karşısında niçin susup oturmayı seçer? Aşkların, saygının, sevginin tükendiği netken, neyi bekleyerek gardiyan gibi evde durmakta inat ederler?
Hadi artık tüm bunları konuşalım, sadece ikinci kadınları değil. Tüm mutsuzluğuna rağmen, hayatını kabusa çevirmekten gocunmayarak evde duran, kocasının soyadına tutunan kadınları... Aşkına sahip çıkamayan, rol kesen, adam gibi adam olmayı, saygıyla ayrılmayı beceremeyen adamları... Evlilikten ne anladığımızı, bitmeyen mutsuzluklarımızı, nasıl birbirimizden nefret eder hale geldiğimiz o yolu konuşalım.
Hadi, cesaretimiz varsa eğer, hadi...