Şebnem Burcuoğlu'nun aynı adlı romanından uyarlanan 'Kocan Kadar Konuş', bu yılın en sevilen yerli filmlerinden biriydi. Yaklaşık 2 milyon kişi tarafından izlenen film; öyküsünü, 30 yaşına gelmiş ve şimdiye kadar karşı cins ile sağlıklı hiçbir ilişki kuramamış olan 'Efsun'un (Ezgi Mola) gözünden anlatıyordu. Entelektüel kitap kurdu 'Efsun'; gerçek aşkı, sevgiyi, dürüstlüğü arıyor ama diğer kızlar gibi numara yapmayı, trip atmayı, erkeği parmağının ucunda oynatmayı bilmiyordu. Yıllar sonra karşısına lise aşkı 'Sinan' (Murat Yıldırım) çıkınca 'Efsun' bu kez 'Belki ben yanılıyorum' deyip kendini kadınlığın kitabını yazmış İzmirli ailesine emanet ediyordu. Asıl komedi de 'Efsun'un aile üyelerinin verdiği direktiflerle 'Sinan'ı evlenmeye ikna etmeye çabalarken ortaya çıkıyordu. Mart ayında vizyona giren BKM yapımı 'Kocan Kadar Konuş'un şu sıralar ikincisi çekiliyor. Beykoz Ayakkabı Fabrikası'nda kurulan filmin setini sizler için ziyaret ettim. Oyuncu kadrosu, teknik ekip bile hemen hemen aynı. İşte izlenimlerim: Havalar zaten sıcak; bir de buna set ışıkları eklenince çöl sıcağında geçen bir çalışma ortamıyla karşılaştım.
'İlk filmde donduk, ikincisi de piştik '
'Patron Mutlu Son Bekliyor' filmiyle başarısını kanıtlayan yönetmen Kıvanç Baruönü de lafa iki film arasındaki sıcaklık farkından girdi: "İlk filmi de burada, kışın çektik. Sabaha kadar süren çekimlerde deyim yerindeyse donduk. Şimdi ise sıcaklarla boğuşuyoruz, sıcaktan piştik." Benim en çok dikkatimi çeken, Mart ayında vizyona giren filmin şu anda ikincisinin çekiliyor olmasıydı. Devam filmleri çekilirken aradan belli bir süre geçmesi gerekir. Acaba bu risk yaratır mı? Doğrusu Kıvanç Baruönü de bu sorunun yanıtını bilmiyor: "İlk film çekildiğinde yapımcımız Necati Akpınar 'Seti bozmayalım, böyle tutalım' demişti. Daha film çekilirken biz bunun devamını yaparız hissi vardı. İlk film seyirciden de büyük ilgi görünce hemen ikinci film için 'motor' dedik. İkinci filmin bu kadar erken çekilmesi risk mi, değil mi ben de açıkçası bilmiyorum, hep beraber göreceğiz. Bu sıcak tempo ikinci film için artı olacak diye düşünüyorum. Film, 1 Ocak'ta vizyona girecek; inşallah yanılmam." Filmin beyaz atlı prensi Murat Yıldırım da aynı fikirde: "Daha film montaj aşamasındayken hem yapımcı, hem de yönetmeni heyecanlandırmıştı. İkinci kitabın da yazılmış olması devam filminin geleceğinin sinyalini vermişti. Daha o zaman 'Bu filmin ikincisini yaparız inşallah' diyorduk." Ee o zaman sözü erkek tarafına bırakalım... Murat Yıldırım, şunları anlatıyor: "İlk filmde hikayeye sonradan girmiştim ama yeni filmin başından sonuna kadar ben de varım. Tabii hikaye yine 'Efsun'un gözünden anlatılacak ama erkek tarafı da öyküye dahil oluyor. 'Sinan'ın babaannesi 'Cavidan' karakterini Hümeyra Hanım oynuyor. Müthiş bir karakter çıkardı ortaya Hümeyra Hanım. Bir tarafta Nevra Serezli, diğer tarafta Hümeyra Hanım..."
'Kadın odaklı yapımlar daha az'
Ezgi Mola; 'Celal İle Ceren', 'Patron Mutlu Son İstiyor', 'Kocan Kadar Konuş' ve çekimleri devam eden 'Kocan Kadar Konuş: Diriliş' filmlerinde üst üste başrol oynayarak kadın oyuncular arasında zirve yaptı. Ancak sektöre baktığımızda ise genelde kadın komedyenlere başrol zor verildiğini görüyoruz. Ezgi Mola da aynı fikirde: "Kadın odaklı yapımlar daha az. Yıllar önce 'Ben romantik komedi oynamak istiyorum' demiştim ve 2012'den beri hep romantik komedi türünde filmlerde oynadım. İnsan gerçekten ısrar ederse oluyor. Ama ben oyuncuyum; komedi de oynarım, dram da. Dram oynamaktan aldığım keyfi hiçbir şeyden almıyorum. Çok maymun iştahlıyım, aynı şeyi komedi için de söylerim. Zaten bu filmde de öyle; bir ağlama sahnesi varsa ciğerimi söküp oynamazsam içim rahat etmiyor. O sahne gerçekten acıtması gerekiyorsa bütün seyirciyi acıtacak şekilde oynamalıyım diye düşünüyorum." Peki, bir kadın olarak bir filmi sırtlamak zorunda olması Ezgi Mola'da stres yaratmıyor mu? "Kadın başrol oyuncusu olarak değil, bir işin baş lokomotifi olduğum için strese girerim ben. Ama inanın ki aynı stresi bütün işlerimde yaşıyorum. Ama 'Kocan Kadar Konuş'da daha fazla strese girdim. Çünkü lokomotif oyuncu bendim ve salon sayısı, gişe vs. her şeye kafayı taktım bir ara. (Gülüyor) Kaba bir tabir olacak ama para cebimden çıkıyormuşçasına her şeye kıymet vermeye çalışıyorum. Bir film 105-120 dakikada izleniyor ama biz onu çekerken yedi hafta boyunca hem maddi, hem de manevi anlamda çok emek harcıyoruz. Sinemada devamlı olmak için bu emeğin karşılığını almak çok önemli." Belki de bazıları eskiyi örnek alarak düşünüyor. Eskiden 20-25 yaşta kadın evlenir ama toplum şimdi değişti diye konuşurken lafa Murat Yıldırım giriyor: "Evet, kadının konumu değişti. Artık bir kadının üniversite sonrası kariyerini, iş ortamını geliştirmesi için zamana ihtiyaç var. Erkek için de bu geçerli; ayaklarının üzerinde durabilmesi, evini geçindirebilecek konuma gelmesi için zamana ihtiyacı var. Her iki tarafın da hazır olması lazım ki, ailesine kendilerini adayabilsinler. Evlilik yaşı kişiye göre değişen bir kavram. 'Herkes bu yaşa geldiğinde evlenmelidir' demek mantığa aykırıdır. Film de biraz bunu anlatıyor aslında."
AĞLAMAKTAN YÜZÜM YAMULDU
Evlilik konusu sanatçılar için daha zor galiba. Kariyeriniz var vs... Ezgi Mola: "Ama biz de insanız. Benim de bu hayattan beklentilerim arzularım var. Aslında anaç bir karakterim, çok da duygusalım... Geçenlerde yakın arkadaşım Saadet Işıl Aksoy'un düğünü oldu mesela. Aman ne ağlamak ne ağlamak. Ağlamaktan yüzüm gözüm yamuldu. Saadet'in annesi bir tarafta ben bir taraftan ağladık habire. Ne bileyim kardeşim gibi bir insanın o güzel anlarına şahit olduğumda tutamadım kendimi. Mutluluk gözyaşları diyorlar ya hakikaten öyle bir şey yaşadım."
'Hikaye kaldığı yerden devam ediyor'
İlk film; 'Efsun'un 'Sinan'a "Benimle evlenir misin?" sorusuyla bitmişti, yeni öykünün devamını da Kıvanç Baruönü'nden öğrenelim: "Hikaye kaldığımız yerden devam ediyor. İkinci filmde 'Efsun' ile 'Sinan'ın evlilik macerasını izleyeceğiz. Öyküye 'Sinan'ın ailesi de dahil oluyor. İki aile arasında kültürel, ekonomik farklılıklar da devreye giriyor. Bu durum da çatışmayı ve komediyi beraberinde getiriyor."
'İbn-i Sina'nın tavsiyesine uyuyorum'
Murat Yıldırım bir röportajında karbonhidratlı besinleri, tuzu, şekeri, ekmeği hayatından çıkardığından bahsediyordu. Ben de "Canan Karatay'ın beslenme tavsiyelerine mi uyuyorsunuz?" diye sordum. O da gülerek şu yanıtı verdi: "Aslında İbn-i Sina'nın tavsiye ettiği beslenme modelini uyguluyorum. İbn-i Sina, 600 yıl boyunca Avrupa'da tıpta birinci sırada okutulmuş. Şimdi biz Osmanlıca eserleri okuyamadığımız için haberdar değiliz ama bazı doktorlar o eserlere bakıyorlar ve takip ediyorlar. Canan Karatay da bunlardan biri ve çok önemli bir profesör. Hem dahiliye, hem de kardiyoloji uzmanı; çift dalda uzman. Türkiye'de ilk anjiyoyu o yapmış. Toplum olarak öne çıkan bir insanı hemen mavraya almak gibi bir huyumuz var. Şimdi Canan Karatay'ı eleştirenler var ama bu tartışmanın arkasında büyük bir sektör savaşı bulunuyor. Şekerli gıda sektörü, sağlık sektörü vs. çok paraların döndüğü sektörler bunlar. Karatay'ın sindirilmeye çalışılmasında biraz bunların da payı olabilir tabii. Canan Hanım'ı o yüzden susturmaya çalışıyor olabilirler. Orda bir sektör savaşı var." Murat Yıldırım, İbn-i Sina beslenme yönteminin faydalarını ise şöyle anlatıyor: "Artık hayatımda şeker, tuz ve karbonhidratlı besinler yok ama çok nadir canım isterse yiyorum. Bu diyet ve sağlıklı beslenme yöntemlerine özen göstermeyi bazıları takıntılı bir ruh hali gibi görüyor. Ancak bu beslenmenin keyfini aldığınızda, sizi daha çok ayakta tuttuğunu gördüğünüzde Canan Karatay'a hak veriyorsunuz. Ben bu beslenme modelini bir diyet olarak değil, yaşam biçimi olarak görüyorum. İbn-i Sina'dan günümüze gelen bu beslenme yöntemi beni daha enerjik ve dinç yaptı. O eski uykulu hallerim falan hepsi gitti. Karbonhidrat yerseniz uyursunuz!"
Benim ailem de 'Evlilik ne zaman?' diyor
Peki, 'Efsun', karakteri Ezgi Mola'da bir baskı yaratmış olabilir mi? Öyle ya, evlenmeyi çok isteyen bir kızı canlandırırken kendi normal hayatını da gözden geçirebilir... "Bunu kimseye söylemedim galiba... İlk filmde 'Sidikli Meryem'in düğün sahnesinin çekimlerini izlemeye ailem de geldi. Çekimlerden ayrılırken hepsi 'Hadi Ezgi'ciğim inşallah...' dedi. (Gülüyor) Ancak lafın devamını da benden korktukları için getiremiyorlardı. Yönetmenimiz Kıvanç da yanımdaydı 'Hadi Ezgi'ciğim senin de düğününü görürüz' dedi biri. Kıvanç da 'Aaa gerçekten 'Efsun' sensin ya' dedi, acayip güldük. Bence her Türk kızının illa ki hayatının bir döneminde filmdeki sahnelerin bazıları başına gelmiştir. Çünkü bir kadın belli bir yaşa geldiğinde hem kendi içinde, hem de etrafında duyup gördükleriyle bir beklenti içine giriyor. Belli bir yaştan sonra üreme ihtiyacı doğuyor insanda. İhtiyaçtan da ziyade 'Acaba benim çocuğum olmayacak mı?' diyorlar. Her kadının bir şekilde çocuk sahibi olup aile kurma arzusu var. Bu arzunun dramatik yanı da var, mavra yapılacak yanı da. Biz filmde bu arzunun şakalarından beslenip mavrasını yaptık. İkinci filmde de o mantıktan dışarı çıkmadık."
'Efsun' ezik gösterilmedi'
Yönetmen
Kıvanç Baruönü, filmi şöyle anlatıyor
: "Acı bir şey ama filmi çekerken en çok Ezgi'nin ağladığı sahnelerde eğlendim. Bakıp bakıp insanın içi ısınıyor. 'Güzel ağlıyorsun' diyorum. Bu filmde kadın komedilerine karşı seyircideki önyargıyı kırdığımıza inanıyorum." Yalnız filmi izleyip 'Efsun'un aşırı evlenme delisi bir karakter olarak yansıtılmasını eleştirenler, kadınların zayıf gösterildiğini hatta ayrımcılık yaptığını söyleyenler de oldu. Baruönü buna şöyle yanıt veriyor: "Efsun' karakteri ezik gösterilmeye çalışılmadı. 'Efsun' filmin başındaki tavrıyla dursaydı zaten film olmazdı. Bu hikayenin devamlılığı için bir dönüşüm gerekiyordu, karakterin dönüşmesi gerekiyor. Bence insanlar filmde 'Efsun'un evlenmesinde ısrarcı olan ailesine kızsın. Ancak onlar da sevdikleri için yapıyor."