Çarşamba gecesi beni bir türlü uyku tutmadı. Tam dalacak gibi oluyorum, bir kabusla uyanıveriyorum. Çünkü ertesi gün İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun basın toplantısına katılacağım. Bu, Bakan düzeyinde bulunacağım ilk basın toplantısı değil tabii ki. Cumhurbaşkanları, devlet başkanları, başbakanlar ve dünyanın en ünlü sanatçılarıyla basın toplantılarına katılmışlığım, söyleşiler yapmışlığım var. Ama bu seferki bir ilk... Hayatımda ilk kez bir basın toplantısına evimden, video konferans yoluyla katılacağım. İşin kötüsü, bir gün önce yapılan provayı da kaçırmışım. Bu konudaki teknik bilgim ve yeteneğim neredeyse sıfır. Üstelik evden katılmanın binbir tehlikesi var. Rüyamda basın toplantısını görüyorum. Bakan Soylu, tam benim soruma yanıt verirken bir anda Kuki havlayarak görüntüye girip yüzümü yalıyor. Onu kovalarken bu kez bizim minik Ela, "Babaaa, Karlar Ülkesi neden soğuk? Elsa üşümüş, kaloriferi yakar mısın?" diye odaya dalıyor... Bakan'ın arkasındaki dev plazmada olan biteni bütün Türkiye izliyor... Ve ben terler içinde uyanıyorum...
Ertesi gün sabah erkenden kalktım. Toplantının yarım saat öncesinden güç bela bağlantıyı kurdum. Şimdi bir başka sorunum var. Acaba ne giysem? Normalde bir bakanın basın toplantısına giderken hem onun makamına saygı, hem de temsil ettiğim gazetemi layıkıyla temsil edebilmek için laci takımımı çeker, bordo kravatımı bağlardım tabii ki. Ama şimdi evden bağlanırken, millet "Ne o? Karantina günlerinde evinde takım elbiseyle mi dolaşıyorsun?" diye dalga geçmez mi? En iyisi toplantıya katılan diğer gazetecilerin pencerelerine göz atmak. Ertuğrul Özkök'e bakıyorum, gayet spor. Ali Eyüboğlu kardeşim gömlekli. Eh, o zaman benim için de şöyle canlı mavi bir gömlek yeterli. Derken, toplantı başlıyor. Nasıl söz alacağımı bilemiyorum. Ekranın sağında duran mikrofon düğmesine basıp duruyorum, olmuyor. Merkeze telefon edip soracağım ama zaten bağlantıyı telefonumla kurmuşum, mümkün değil. O sırada telefonumda bir ikaz beliriyor: "Piliniz azaldı..." Allah'ım, şu acemiliğe bakar mısınız? Telefonumu şarj etmeyi unutmuşum. Bir yandan toplantıyı takip etmeye çalışıyor, diğer taraftan tripot'a yerleştirdiğim telefona uzatma kablosu bulup, şarj cihazı takmaya uğraşıyorum. Bakan Soylu, "Bir dakikamız kaldı, son soruyu alayım" deyince mikrofon tuşuna basıp, adeta canhıraş bir feryatla sorumu soruyorum. Bakan Soylu büyük bir nezaketle bana yanıt veriyor. Ama yüzündeki şaşkın ve telaşlı ifadeyi de fark etmiyor değilim. Meğer bendeniz şarjla filan uğraşırken, kamerayı kapatmışım. Bakan konuşuyor ama kiminle konuştuğunu göremiyor. Yani benim video konferans yöntemli basın toplantısının konferansı var ama videosu yok..
Velhasıl, ilk dijital basın toplantım az hasarlı geçti. Önümüzdeki maçlara bakacağız...
Almanlar spora İspanyollar sağlığa biz alışverişe tutkun
Salgın sürecinde insanların Google'da aradığı kelimeler de değişmiş. Google Arama Trendleri araştırmasına göre geçtiğimiz iki haftada Almanya'da 'Spor salonları ne zaman açılacak?', İspanya'da 'Açık dişçiler', İtalya'da ise 'Açılan kuaförler' kelimeleri çok aratılanlar arasındaydı. Yani Almanlar spora, İspanyollar sağlığa, İtalyanlar ise güzelliğe vurmuşlardı kendilerini. Peki ya Türkiye?
Bizim memlekette son iki ayda Google'da en çok 'Ne zaman açılacak?' sorusu sorulmuş, 'Kargo takibi' araştırılmıştı. İnternette en çok aranan ürünün ise 'Ateş ölçer' olduğu belirlendi. Belli ki bizim insanımız da mutluluğu alışverişte aramıştı.
Gaf'let kürsüsü
Ayasofya'da Fetih Suresi'nin okunmasına Tele 1 ekranlarında tepki gösteren Merdan Yanardağ'ın, fethi, 'işgal ve sömürgecilik' olarak nitelemesi büyük infial uyandırdı
Zap'tiye
Karıştırdığı Arap ülkelerindeki kanlı protestolara 'Arap Baharı' ismini takan ABD, şimdi kendi topraklarında 'Kara Kış'ı yaşıyor.
Ne demiş?
"Trump göstericilere müdahale etmiyor, hepsi virüs kapsın istiyor." (Serdar Ortaç'ın, İzzet Çapa'ya verdiği röportajdan)