Bu hafta 'Eşkıya' bittiğinde, dört metrelik sandalla lodosta Büyükada'dan Bostancı'ya güç bela çıkmış gibiydim. Öyle bir bölümdü ki; seyirciyi deniz değil, adeta senaryo tuttu. Hangisi gerçek, hangisi rüya, neresi kurmaca, neresi entrika, kim ölü, kim sağ bir türlü bilemedik.
Önce evin en küçüğü 'Ömer'in, trafik kazasında bir adamın ölümüne sebep olmasıyla sarsıldık. Yerine, evin kapıkulu 'Adnan' girdi hapse tabii ki. 'Hızır', bir taraftan da kendisini yeniden masaya döndürmek için kızını öldüren istihbaratın başındaki 'Nevzat'ı cezalandırmanın planlarını yapıyordu.
'Nevzat', kendisine sözde başarısız bir suikast planlayan 'Hızır'ı ve adamlarını silah zoruyla masanın kurulduğu mekandan aldı. Seyirci, 'Hızır' ve arkadaşlarının artık içeride çürüyeceğini düşünürken, minibüsün içindeki tim üyeleri maskelerini çıkardı. Hepsi 'Hızır'ın takımıydı ve aslında 'alınan' 'Nevzat'tı. 'Hızır', onun ölüm fermanını imzalamadan önce müthiş bir laf etti:
"Biz devleti baba biliriz.
Döver de, söver de, sever de. Ama sen sadece benim kızımı öldürmekle kalmadın, bizim babamızı da öldürdün." Sonra silahını, 'Nevzat'ın eline tutuşturup "Bizim çocukları zorda bırakma, kendi kafana sık" dedi. Ama 'Fahri Baba' dayanamadı, 'Nevzat'ı oracıkta tek kurşunla öldürüverdi.
Bir sonraki sahnede; masanın reisi 'Ünal'ı, öldü bilinen istihbaratın eski başkanı 'Davut' ile konuşurken gördük.
Meğer, 'Hızır'ı masaya döndürmek için kızını öldürme fikri 'Nevzat'tan değil, bu ikisinden çıkmış. 'Hızır'ın işi ne zor, her hafta karşısına bir başka intikam yolculuğu çıkıyor.
Önce 'Mürsel', sonra 'Ulak' ve 'Nevzat' derken, şimdi hedefte 'Ünal' ve 'Davut' var. 'Hızır', kızının gerçek katilini bulabilmek için korkarım İstanbul nüfusunun yarısını öldürecek.
Derken, 'Hızır' bir sabah, 'ölen' kızının sesiyle uyandı. Baktı ki kızı kanlı canlı başında duruyor, "Seni hiç bırakmayacağım baba" diyor. 'Hızır', olan biten her şeyin bir rüyadan ibaret olduğunu anlayınca dünyanın en mutlu insanı oluyor ve kendi kendine söz veriyor:
"Bundan sonra çocuklarım nerede, ben orada..." Ve ardından karısı 'Meryem'in sesini duyuyor:
"Hızır... Hızır... Uyan artık..." 'Hızır' uyanıyor ve acı gerçekle yıkılıyor... Meğer asıl rüya, bir öncekiymiş...
Kızı gerçekten ölmüş, oğlu bir adamı ezmiş...
Peki ters köşeler bitti mi?
Nerdeeee! 'Ömer', yaşadığı vicdan azabına dayanamayıp annesi 'Meryem'in rızasıyla kendini polise ihbar ediyor. Sabah oğlunu yurt dışına uğurlamak için uyanan 'Hızır', birden bire karşısında bulduğu polislerin arasındaki evladını cezaevine uğurluyor...
Öfff... Yazarken bile başım döndü... Bir bölümün içine en az dört bölüm sığmıştı sanki. Vallahi aşırı 'Eşkıya' dozundan komaya girdim. Eee, boşuna fenomen olunmuyor. 'Kurtlar Vadisi'nden beri kalemlerine hayran olduğum ikili Raci Şaşmaz ve Bahadır Özdener'in bir kez daha ellerine sağlık... Bir de, ben artık tükendim.
Oktay Kaynarca'nın o rüyadan uyanış sahnesini anlatabilmek için Türk Dil Kurumu'ndan yeni kelimeler bulmalarını rica ediyorum.