Önceki hafta atv'nin dizisi Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz'da bir emniyet müdürünün hainliği konu edilmiş, ancak o sahnedeki diyaloglar yüzünden yapımcılarla senaristler haksız yere FETÖ'cü olmakla suçlanmışlardı. Oysa o sahnede müdürün FETÖ bağlantısı olduğu, bu nedenle hakkında soruşturmalar açıldığı açıkça vurgulanmıştı.
Yıllardır paralel yapılanma ile mücadele eden dizide bu hafta bir başka FETÖ vurgusu vardı. Cezaevine gönderilen Alparslan'ın adamları Tekin ile Kubilay, 'Gece Kuşu' lakaplı bir başgardiyan hakkında konuşuyorlardı. Kubilay, "Daha önce birkaç kez görevden alınmış ama daha sonra yeniden buraya gönderilmiş. Nasıl oluyor ki bu iş?" diye sordu. Tekin, "Vardır bir bağlantısı" deyince Kubilay yeniden sordu: "Hâlâ temizleyemediler mi bu adamları?" Tekin yanıtladı: "Biz bile bu koğuşta kimin iyi kimin kötü olduğunu anlayamadık. Koca memleketi bunlardan temizlemek kolay mı?"
Nitekim o 'Gece Kuşu' denilen başgardiyan, FETÖ bağlantılı çete tarafından satın alındı ve Alparslan'ı cezaevinde şişlemek için kullanılmak istendi. Ama planları tutmadı. Belli ki ne Eşkıya, ne FETÖ dünyaya hükümdar olamayacak!..
'Bir Başkadır' benim eleştirim
Bizim memlekette iki işi lâyıkıyla yapmak zordur. Televizyon eleştirmenliği ve spor yazarlığı... Çünkü neredeyse herkes TV yazarı, herkes spor yorumcusudur. Her ikisini de yaptığım için iyi bilirim...
Netflix'in yeni dizisi Bir Başkadır hakkında sosyal medyada başlatılan fırtına bunu bana bir kez daha ispatladı. Ne yorumlar, ne analizler, ne felsefi saptamalar... Senarist ve yönetmen Berkun Oya'yı yere göğe sığdıramamalar filan...
Merak edip şöyle bir göz attım diziye. Ne yeni bir söyleme, ne de farklı bir görsel dile rastladım. İnsanları; yaşam biçimleri, inanışları, giyim kuşamları üzerinden kategorize etmeye çalışan, "Kervan yolda düzülür" kolaycılığıyla yola çıkıp, hikayeyi bir yere bağlama sıkıntısı göstereceği kuvvetle muhtemel, sıradan bir dizi işte.
Şu 'kolaycılık' lafını, dizideki bir sahneyi eksen alarak biraz açayım: Adam, evine temizliğe gelen kadının banyoda bıraktığı 'baş örtüsünü' koklayıp, okşayarak kendinden geçiyor. Bu 'kendinden geçmek' dediğim, bu sütunlarda kullanabileceğim en edepli tanımlama. Anlamışsınızdır siz onu...
Diyeceğim o ki; dizi yapmak da, eleştirmek de o kadar kolay olmamalı.
Adalet heykelinin göz bandı
20 yaşında canına kıymıştı Emre Yıldır. Meğer 9 yıldır yakın akrabalarından birinin, Vedat Tarhan'ın tecavüzüne uğrarmış. Bu acıyı daha fazla yüreğinde saklayamamış. Çözülmüş annesine... "Yıkanıyorum, yıkanıyorum, temizlenemiyorum anne" demiş son olarak. Sonra da kıymış canına.
Vedat Tarhan'ın karar duruşması vardı önceki gün. 26 yıl hapis kararı çıktı. Bu tür davalar için rekor sayılabilecek bir cezaydı. Belki başka Emre'lerin hayatına kast edecekleri caydıracak bir emsal karardı. Aile ile birlikte benim de inancım pekişti adalete...
Ama... Ekranlara düşen bir başka görüntü sevincimi kursağımda bıraktı. Uyuşturucu bağımlısı olan dört genç, para istedikleri yaşlı simitçiyi evlerine çağırıp saatlerce dövmüş, işkence etmiş, bir de sosyal medyadan canlı yayına geçmişlerdi. Sorgulanıp, serbest bırakıldılar.
Yaşlı adam döven şarkıcı Halil Sezai günlerdir cezaevinde. O gençler ise aramızda. Biri bana izah etsin. Adalet heykelinin gözleri gerçekten bağlı mı?..
Gaf kürsüsü
Halk TV, yeni koronavirüs tedbirlerini hatalı alt yazı ile duyurdu: "Hafta sonları 10.00-20.00 saatleri arasında sokağa çıkma yasağı uygulanacak."
Zap'tiye
ABD'ye giden Nobel alıyor, Almanya'ya giden koronavirüs aşısını buluyor, Türkiye'de kalan ise hasta yakınlarından korunmak için kapıya sedyelerle barikat kuruyor.
Ne demiş?
"Bu ara ne belaya düştük be kardeşim. Şeytana Besmele okusan gider, bunlara dört kitap okusan gitmez." (Eşkıya'da bir türlü düşmansız kalamayan Hızır Reis'in yakınması)