Başarılı oyunculuklarıyla dikkat çekiyorlar, partner uyumları ile oldukça seviliyorlar. İpek Arkan ile Melih Özkaya, Sabah TV'nin sorularını yanıtladı. "Bu işi gerçekten seviyoruz" diyen ikili, dizinin yanı sıra kişisel hayatlarından da bahsetti. İşte röportajın detayları…
-Öncelikle nasılsınız, hayat nasıl gidiyor diye sorayım?
Melih Özkaya: Çekimlerimiz çok yoğun geçiyor. Haftalık bir projeyle kıyasladığınız zaman çekim yoğunluğumuzu üçe dörde katlayabilirsiniz. Ezber yapmaya dahi vaktimiz olmuyor bazen. İpek'le ilk karşılaştığım zaman baya böyle defterlerle ve çizimlerle geldi, 'ben böyle çalışacağım' dedi. Ben de 'böyle bir şeye vaktin olmayacak' dedim. Pratiklik anlamında inanılmaz bir tecrübe kattı bu proje bize. Çok yoğun ama çok keyifliyiz.
ÇÜNKÜ BEN DUYGU'YDUM, HİÇBİR ŞEY YAPMAMA GEREK YOKTU
-Şunu anlıyorum ki bu işi sevmeden yapmak çok zor…
İpek Arkan: Çok doğru söylüyorsun. İki senedir bu sektördeyim. Türkan Hanımın Konağı ile başlamıştım. Çok fazla tecrübem olmamıştı, ilk dizim olarak görüyorum bu diziyi. Baktığım zaman Duygu karakteri bana çok uygundu. Çünkü ben Duygu'ydum. Hiçbir şey yapmama gerek yoktu. Duygu o kadar ben ki, hiçbir şey yapmadan oraya çıktım ve oynadım. Ben erkek çocuğu gibi büyüdüm. Duygu karakteri de biraz öyle, maskülen bir tarafı var.
BİR YERE KADAR YAPACAĞIMI BİLİYORDUM
-Melih ile başlamak istiyorum; Çocuk yaşlardan beri spor dallarıyla ilgileniyorsun, profesyonel olarak voleybol oynuyorsun. Sonra oyunculuğa merak sarıyorsun ve eğitim almaya başlıyorsun. Bu tercihinin sebebi ne oldu, neden bu alana yöneldin?
M.Ö.: Benim küçüklüğüm sporla geçti. Dürüst olayım; hiçbir zaman okulu çok fazla sevmedim. İlkokulda bile şey düşündüm ben; benim başka bir şey bulmam lazım. Mesleğimin okulla bağlantılı değil de farklı bir şey olması lazım. Bir gün okul çıkışı voleybol oynamaya çağırdılar. Ben maç yapacağız sanmıştım ama 'gelirsen mesleğin olur' dediler. 'Tamam olabilir' dedim. Hiç sorgulamadan her Allah'ın günü antrenmana gittim. Sonra baktım ben yetenekliymişim. 15 yaşından itibaren para kazanmaya başladım, profesyonelliğe adım attım. 20 yıllık profesyonel bir voleybol hayatım var. Ben voleybolu bir yere kadar oynayacağımı biliyordum.
BU İŞİ GERÇEKTEN SEVİYORUZ
M.Ö.: Bir gün restoranda ben otururken bir kadın gelip bana kartını verdi ve 'oyunculuk yapmayı düşünüyor musun?' dedi. Önemsemedim koydum cebime. Sonra kirliye atmışım pantolonu. Çıkartırken çıktı kart, 'arayayım bakayım' dedim. Oyunculuğa dair hiçbir şey bilmiyorum. Gittim, görüştük. Kısa bir süre sonra beni Şükrü Avşar ile tanıştırdı. 'Benim aradığım karakter bu. Şu anda tarihi bir proje yapıyorum, sen benim başrolüm olacaksın. Ben sana gerekli eğitimleri vereceğim' dedi. Ancak o proje bir türlü olmadı çekilemedi. Ama o süreçte bana verdiği eğitimler benim bir level atlamama sebep oldu. Kamera önü eğitimleri, bire bir hocalardan aldığım eğitimler. Bu şekilde ben bu sektöre girmiş oldum. Ben şu anda çok mutluyum. Günün 16-17 saati çalışıyoruz. Hadi kayda giriyoruz denildiği zaman senin bütün yorgunluğun gidiyor. Biz bu işi gerçekten seviyoruz. Bir karakteri canlandırmak o kadar güzel bir şey ki…
RADİKAL BİR KARAR ALDIM VE DEDİM Kİ; BEN BU MESLEĞİ YAPMAYACAĞIM!
-İpek sen de resim bölümünü okumuşsun, hatta birincilikle bitirmişsin. Fotomodellik eğitimi almışsın ve bir güzellik yarışmasında finalistliğin var. Tüm bunların ışığında, oyunculuk ile yolun nasıl kesişti?
İ.A.: Hiçbir zaman 'ben oyuncu olacağım' demedim. Her zaman resim yeteneğimle öne çıktım. Çocukken bir şey çiziyorum, benim yaptığıma inanmıyorlar. 9 yaşımdan beri resim dersi alıyorum. Güzel Sanatlar Lisesi'ne gittim. Oradan Marmara Üniversitesi Resim Öğretmenliği'nden mezun oldum. Öğretmenlik yapmak istemediğime karar verdim. Akademisyen olmak istedim, ancak akademisyen olursam İstanbul'da kalamıyordum. İstediğim üniversitede birinci olmama rağmen o üniversitede hoca olamıyordum. Bu acımasız gerçeklerle yüzleştikten sonra ben bunalıma girdim. Sonra çok radikal bir karar aldım ve dedim ki; ben bu mesleği yapmayacağım, hepsini çöpe atıyorum, başka bir şey yapacağım. Oyunculuğu denemek istedim. Eğlence odaklı düşündüm, çok para kazanmama gerek yok. Ailemi karşıma aldım, 'bana biraz süre verin, deneyeyim' dedim. Tek bildiğim şey çok çalışkan olduğumdu ve bir şey istersem onun için uğraşacağımdı. Baktım çok güzel bir meslek, bir o kadar da zor. Sen ne kadar iyi olursan ol, elinden geleni yap. Seyirci seni beğenmedi diyelim, sana mesajlar atıyor. İnsan bombardımana maruz kalıyor ve bu ilk defa oluyor bana.
KUSURA BAKMA, BEN SENİ KALE ALMIYORUM!
Sen sektöre yeni girdiğin için de iyi kötü yorumları bir anda gördün. Deneyimli oyuncular onu gözardı etmeyi biliyor ama senin alışman zor olmuştur…
İ.A.: İlk başta evet. Böyle şeyler olduğunda ben Melih'e söylüyorum, çok yardımcı oldu sağ olsun. "Tabii ki de kötü yorum gelecek, milyonlarca insan var" diyor. Sosyal medyadaki kitle ile dışarıdaki kitle çok farklı. Bir süre sonra seçici olmaya başladım. Duygu ile İpek'e gelen eleştirileri ayırt etmeye başladım. O yüzden mutluyum.
M.Ö.: Bir ikiliyi daha çok seven bir grup var ve onların fanları var. Yaşı 25 olsa da akıl yaşı 14-15, yazdığı yorumdan belli. O yüzden çok fazla umursamıyorum. Mantıklı hiçbir şey yok. Kusura bakma, ben seni kale almıyorum.
-Dövüş eğitimi deyince aklıma geldi, ikiniz de bir polise hayat veriyorsunuz, bunun için özel bir eğitim aldınız mı?
İ.A.: Kamera önünde nasıl dövüşebiliriz, bunların eğitimini aldık. Psikoloji eğitimi de var onun içinde, doğaçlama eğitimi de.
İYİ ANLAŞMAK ZORUNDAYIZ!
-Partner olarak nasıl bir uyumunuz var?
İ.A.: Melih öğretmenim gibi oldu, bana yol gösterdi. O açıdan gerçekten çok şanslıyım. Karakter olarak uyuştuğumuz için ben çok mutluyum. Çok iyi geçiniyoruz yani sıkıntımız olmuyor.
M.Ö.: Sorduğun soru çok önemli bir soru. Her zaman iki kişiyi yan yana getir koy, tutacak diye bir şey yok. Yüzlerce dizi bitiyor. Bunun bir formülü yok. Biz iyi anlaşmak zorundayız. Set başladığı andan beri birbirimize sahip çıktık. Geçen seneki partnerimle uyum yakalamak için çok çabaladık. Sonra çıktı, keşke çıkmasaydı. Bu tamamen kayıt dışı ikili ilişkinden kaynaklanıyor. Uyum gerçekten çok önemli. Biz İpek'le onu yakaladık. Ne olursa olsun onu bozmayacağız. Çok iyi anlaşıyoruz.
AŞK DAHA ZEVKLİ, SEVGİ DAHA KIYMETLİ
-Dizide iki aşığı canlandırıyorsunuz, fakat sanıyorum bir türlü kavuşamayan iki aşık bunlar. Sizce aşk, kavuşamayınca mı daha güzel?
İ.A.: Ben mantık insanıyım. Uzaktan bakınca çok çekici gelen bir şey. Hep kendimi ondan ayrı tutan bir insan olduğum için onun açıklamasını yapamıyorum. Aşk bence hastalık. Hastalık dediğim çok güzel bir hastalık.
O zaman sen hiç aşık olmadın…
İ.A.: Yok.
M.Ö.: Bu bence sadece aşk için değil. Bir şeyin kıymeti kavuştuğun zaman heyecanını kaybediyor. Mesela bizi 50 bölüm sonra pat diye evlendirseler, bizim hiçbir kıymetimiz kalmaz. Her zaman ulaşılamaz şeyler veya zor ulaşılan şeyler daha kıymetli oluyor.
İ.A.: Bence aşk daha zevkli, sevgi daha kıymetli.
KISA SORULAR
-Karşı cinsin hangi davranışı sizin ondan soğumanız için en büyük sebeptir?
M.Ö.: Çok fazla konuşan kadınlar beni bir tık itebilir.
İ.A.: Kendisinden daha yukarda olduğunu hissettiğinde kadını aşağı çekmeye çalışan, psikolojik şiddet uygulayan erkekler benden uzak dursun. Kadın-erkek eşitliği konusunda çok hassasım.
-"Hayatımı değiştirdi" dediğiniz bir olay, bir söz, veya bir nasihat var mı?
İ.A.: Oyuncu olmak. Ben oyunculuğa karar vermeseydim büyük ihtimalle şu anda doktora yapıyordum ve resimle ilgili bir şey yapacaktım. Şu an burada sizlerle olmamı o gün orada verdiğim karar sağladı. O benim hayatımı asıl değiştiren şey.
M.Ö.: Benim de aynı şekilde herhalde, oyunculuğa adım atmak. Beni kitlelere ulaştırdı.
-Yakışıklılık/güzellik avantaj mı, dezavantaj mı?
M.Ö.: Genelde avantaj ama. İnsanlar özellikle Türkiye'de güzel suratlar görmek istiyor. İnsanlar güzel görmek istiyor.
-Cimri biri misiniz?
İ.A.: Hiç. Fazla bonkörüm. Annem de alışveriş bağımlısı. Ne istersem alıyor. Ben dikkat etmeye çalışıyorum aldıklarıma.
M.Ö.: Ben de değilim. Küçük yaşta kendi özgürlüğümü elde ettim ve verdim gerekliği yerlere.
-En çok neye para harcarsınız?
M.Ö.: Ben son dönemlerde teknolojik şeylere para harcıyorum.
İ.A.: Benim cevabımı çaldı.
-Bir seçim şansınız olsa; geçmişe mi gitmek isterdiniz, geleceğe mi?
İ.A.: Herkes geçmiş diyor. Geleceği görmek için hepsine tek tek bakmak isterdim.
M.Ö.: Çok daha öncesine gitmek isterdim. Dinozorların olduğu dönemden dedemin yaşadığı döneme kadar görmek isterdim.