Elif Sanchez müzik yolculuğuna türkülerle başlayıp, klasik müzik, caz gibi duraklardan geçip, bütün bu birikimiyle yine türküde karar kılmış su gibi bir ses. Uzun yıllar ABD'de yaşayan ve sonrasında İstanbul'a yerleşen Sanchez kendi adını taşıyan ilk albümünü Pasion Turca etiketiyle yayınladı. Türkülere, ruhunu bozmadan yaptığı caz dokunuşuyla dikkat çeken Sanchez'le müzik serüvenini konuştuk...
- Bugüne gelene kadar hayatın hangi duraklarından geçtiniz, neler yaptınız? Nasıl özetlersiniz?
- Ben müzisyen bir aileye doğdum o yüzden küçük yaştan beri müzik hayatımın büyük bir parçasıydı. İstanbul'da Anadolu kültürü baskın olan bir evde Anadolu ve Azerbaycan türküleri dinleyerek büyüdüm. 10 yaşımda klasik müziğe yönelmem ile hayatımın yönü bir anda değişti. İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı'nı kazandım ve obua çalmaya başladım. Türküleri geride bırakarak bambaşka bir müzikal evrene geçiş yaptım. 16- 17 yaşlarımdayken ise bu kez caz hayatıma girdi ve Bahçeşehir Üniversitesi'nde caz eğitimi almaya başladım. Ama bütün bunların sonunda çok bölündüm ve yorulduğumu hissettim. Bir çok müzik stilini severek icra ettiğim için hangisini seçeceğime karar veremedim. Berklee'nin sınavına girdim, burslu olarak kazandım ve Boston'a taşındım. Hayatımın dönüm noktalarından biri oldu bu taşınma. Berklee'de türküler, klasik müzik ve caz arasında kaybolmuş bir öğrenciyken, oradan hepsini harmanlayarak kendi stilini yaratmış Elif olarak çıktım. Sonrasında New York'a taşındım. 10 yıl boyunca hem Amerika'da hem de Avrupa'da kendi müziğimizi çaldım, çok değerli müzisyenlerle çalıştım ve bir çok albüm kaydettim. Sonrası İstanbul... Ve en sonunda kendi solo albümümü çıkardım. Bir sonraki macerama kadar da İstanbul'dayım.
- Türk Halk Müziği, klasik müzik ve caz... Hepsi geçtiğiniz duraklardan. İçinde olduğunuz türler. Bütün bu karışımın altında neler yatıyor?
- Hepsinin özü sonuçta bir kültüre ait folk müzik olmaları. Hepsinin başka başka geçmişleri olsa da neticede hepsi bir hikaye anlatıyor. Bütün bu türler bana başka dillerde konuşmak gibi geliyor. Bazen konuşmadığınız bir dilde şarkı dinlersiniz ama çok iyi anlarsınız. Müzik de böyle bir şey bence. Farklı türler, sesler, kültürler ama hikayeyi duymak isteyenlerin anladığı açıklanamaz bir şey. Ben de o hikayelerin yollarını kesiştirdim. Benim maceram, bugüne kadar yaşadıklarım, tecrübe edebildiğim farklı kültürler bana farklılıklarımızdan çok benzerliklerimizi gösterdi. Benim gibi ülkesine ve kültürüne bu kadar bağlı bir insanın bunca farklı kültürde yaşayabilmiş olması ve bunları birleştirebilmiş olması da kanıtıdır bence.
10 SENE AMERİKA'DA YAŞADIM
- Türkülerde sizi en çok ne etkiliyor? Hem dinlerken hem söylerken?
- Ben 18 yaşıma kadar İstanbul'da yaşadım fakat çok seyahat ettim. Türkiye'den ayrıldım ve 10 sene Amerika'da yaşadım. Amerika'da da sürekli şehirden şehire, kasabadan kasabaya taşındım. Yani hiç uzun süre kaldığım bir evim olmadı. Uzun süre evden uzak kalınca bir yere ait olma duygumu kaybettim. Ne Avrupa ne Amerika evim olabildi. Türkiye'ye döndüm. Artık 18 yaşında Türkiye'den ayrılan o Elif de değildim. Türküleri sevme sebebim de beni hep "evime" götürebilmesiydi. Ne zaman, nerede türkü dinlesem ya da söylesem kendimi hep güvende ve evde hissettim. Eve geri döndüm. O yüzden de türkülerden hiç vazgeçemedim. Türküler benim evim.
YOLCULUK NEREYE GÖTÜRÜRSE...
- Caz ve türkü arasında benzerlikler buluyor musunuz? Doğaçlamaya yatkınlıkları açısından mesela...
- İkisi de folk müzik, ikisi de acıyı, sevgiyi, insanı anlatıyor. Cazda değişen akorlar üzerine doğaçlama yapılır. Bizde de dem tutulur, tek bir makam üzerinden yolculuğa çıkılır, yolda yolculuk sizi nereye götürürse... Bu anlamda benzerlikleri çoktur tabii.
- İlk albümünüz için bir nevi biyografim diyorsunuz. Bunu biraz açar mısınız?
- Türküler, Azerbaycan mahnıları ve İspanyolca bir şarkıdan oluşuyor albüm. Bunlar hayatımda yeri çok büyük ve baskın olan kültürler. Küçükken annemden öğrendiğim türküleri aranje ettim ve bugüne kadarki yolculuğumda ne öğrendiysem albüme de onları katmaya çalıştım. Hücum kayıt bir albüm bu. Yani girdik, kaydettik ve çıktık. Düzeltme yapılmamış, samimi bir albüm. Ben de öyleyimdir. Ne düşünüyorsam söyleyen, komplike tarafları olmayan bir insanım. Ben neysem albüme de onu koydum. Düşüncelerden uzak, hislere yakın bir albüm oldu.
YETENEK SİZİ BİR YERE GETİRİR VE ORADA BIRAKIR
- Hem Türkiye'de, hem Amerika'da ciddi bir müzik eğitimi almışsınız. Eğitim ve içten gelen yetenek arasında nasıl bir sentez oluşturdunuz?
- Ben çalışmanın gücüne inanan bir insanım. En iyi yerlerde eğitim alın ya da almayın. Yetenek sizi belli bir yere götürür fakat orada da bırakır. Albümler, şarkılar, konserler yeteneğin sihirli bir şekilde ortaya çıkardığı şeyler değildir. Ben çok çalışarak, zorlanarak ama asla vazgeçmeyerek buradayım ve öyle ilerliyorum. Hepimiz başarı hikayelerini masal gibi dinliyoruz. O yüzden de hayattan mucizeler bekliyoruz hep. Bir gün hayat bize de bir şans verecek gibi. Bu yüzden de hayat akıp gidiyor. Aslında o başarı hikayelerinin gerçek versiyonlarını dinlesek o yolun ne kadar taşlı ve zorlu bir yol olduğunu anlarız. Hayat önümüze bir çok fırsat koyuyor. Bizim kalkıp o fırsatları değerlendirmemiz lazım. Benim hikayem de öyle yeteneğin eğitime onun da azme dönüştüğü bir hikaye. Bütün başarılarımın arkasında hep bir başarısızlık hikayesi var ama yıllar geçtikte onların başarısızlık değil ders olduğunu anladım. Bunu anlamam benim hayata bakışımı değiştirdi ve daha da azimlendim.
- Yurt dışından ve bizden sizde iz bırakan sesler kimler?
- Bende iz bırakan en önemli ses annem Birsen Gecikli'dir. Öğrendiğim türküleri ilk hep onun sesinden duydum. Bizim topraklarımızdan Neşet Ertaş ve Musa Eroğlu'nun yeri bambaşkadır bende. Erkan Oğur da öyle... Aziza Mustafa Zadeh ve Alim Qasimov çok önemlidir benim için. Biraz daha uzaklaşırsak, İspanya'dan Buika ve Diego El Cigala. Latin Amerikalı müzisyenlerden Omara Portuondo, Celia Cruz, Eva Ayllon ve Alain Perez. Daha caz dersek liste Chet Baker, yenilerden Gretchen Parlato, Kurt Elling derken uzayıp gider. Bu saydıklarım ve daha sayamadığım bir çok müzisyenin hayatımda büyük ve çok önemli izleri var.
- Bundan sonraki müzikal tarzın nasıl devam edecek?
- Bundan sonra yine türkülere yeni bir hayat getirerek bilinen ve hiç bilinmeyen güzel türkülerimizi yorumlayacağım. Kafamda birçok proje var. Her gün yeni bir fikirle uyanıyorum. Onun dışında yine bizim müziğimizden etkilenerek aranje edeceğimiz İspanyolca bir albüm düşünüyoruz. Dünyanın her yerinde konser vermek ve içimdeki müziği olabildiğince çok dinleyici ile paylaşmak istiyorum.
HEM KAÇIŞ HEM YÜZLEŞME
- Şarkı söylerken yaşadığınız motivasyonu, içine girdiğiniz ruhani dünyayı nasıl anlatırsınız?
- Şarkı söylerken kendimi o an olmam gereken yerde hissediyorum. Bu yer bazen geçmişte güzel ya da acı bir anı, bazen hayalimde olmak istediğim yer, bazen de boşlukta kara bir delik. Hem kaçışım hem de yüzleşmem. Sahnede şarkı söylerken o gittiğim yerlerde yalnız olmadığımı fark ediyorum. Bazen eski bir anıyı hissederek gözüm yaşlı söylerken bir bakıyorum ki dinleyenlerden de gözleri yaşlı olanlar var. Onlar da demek ki kendi anılarına geri dönmüş. Aynı anda başka yerlerde aynı şeyleri hissetmişiz. Bunu paylaşabilmek benim için çok özel ve beni motive eden de bu. Ben sahnede sevinçlerimle, hüzünlerimle çırılçıplak bir şekilde duruyorum. Beni dinleyenlerin bana geçirdiği enerji sanki onlar da ceketini çıkarıp yanıma gelmiş ve elimi tutmuş "Yalnız değilsin" dermiş gibi. Ben de aynı şekilde onlara aynı şeyi söylemeye çalışıyorum.