Türkiye, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı tarafından hazırlanan, 2018 yılını kapsayan İnsani Gelişme Endeksi'nde 0.806'lık değerle 189 ülke arasında 59'uncu sırada yer aldı. Böylece ilk kez 'çok yüksek insani gelişme' kategorisine girdik.
Ülkelerin resmi istatistik kurumlarından elde edilen veriler ışığında hazırlanan İnsani Gelişme Endeksi, uzun ve sağlıklı yaşam, bilgiye erişim ile kabul edilebilir bir yaşam standardı gibi üç temel boyutta ortalama insani gelişme düzeyinin uzun vadeli takibi sonucunda oluşturuluyor.
İnsani Gelişme Endeksi'nde 0.954'lük değerle Norveç ilk sırada yer aldı. İlk beşe giren diğer ülkeler ise İsviçre, İrlanda, Almanya ve Hong Kong. Elbette listenin başındaki ülkelerle aramızda büyük fark var ama biz de artık Şampiyonlar Ligi'ndeyiz diyebiliriz.
Bu güzel gelişmeyi geçmişe bakarak daha iyi anlayabiliriz. Türkiye'nin 1990'da 0.579 olarak hesaplanan endeks değeri, geçen yıl 0.806'ya çıkarak toplamda yüzde 39.4'lük artış gösterdi. Türkiye'de 1990-2018 döneminde beklenen yaşam süresi 13.2 yıl, ortalama öğrenim süresi 3.1 yıl arttı. Ülkede kişi başına brüt milli gelir aynı dönemde yaklaşık yüzde 122.1 yükseldi.
KORKU DUVARINI YIKALIM
Bu haber sosyal medyada pek ilgi görmedi. Türkiye hakkında negatif haber ya da rapor yayınlayınca sevinçten zil takıp oynayanlar, BM'nin hazırladığı bu endeksi görmezden geldiler. Endeksten kötü sonuç çıksaydı paylaşım rekoru kırarlardı!
Şaşırdık mı? Hayır.
Elbette göçmen akını, ekonomik daralma, işsizlik vs. gibi sorunlarımız var. Ama bu sorunların psikolojik altyapısı da var. Türkiye hakkında sürekli bir negatif algı oluşturulmaya çalışıyorlar. Örneğin BM 'Siz artık çok yüksek insani gelişme kategorisine girdiniz' diyor ama görmezden geliniyor.
Türkiye'de her şey kötü ve daha kötü olacak diye atılan tweet'ler, YouTube kanallarında ekonomistlerin anlattığı 'batma' senaryoları vs. sadece yabancı sermayeyi değil, yerli sermayeyi de korkutuyor. İşte bu korku duvarını yıkmamız ve ekonomideki bu psikolojik savaşı kazanmamız lazım!
Şeyma kepenk indirdi
Acun Ilıcalı'nın, eski eşi Şeyma Subaşı için Bebek'te açtığı kafenin iflas ettiği söyleniyordu. Haciz geleceği haberleri de çıkınca Şeyma kafenin kepenklerini indirmiş.
Türkiye'de neredeyse her kadının hayalinde bir gün kafe açmak vardır ama iş dünyası acımasızdır. Şeyma gibi sosyal medyada milyonlarca takipçin olsa da, kafe için büyük reklam yapsan da, işini iyi yapmazsan kaybedersin.
e-Devlet'ten kız isteme!
CİMER'e başvuran bir vatandaş, şehirleşmeyle birlikte evlilik kurumunun zayıfladığını, izdivaç programları ve çöpçatan sitelerinin de suistimale açık olduğunu belirterek, devlet gözetiminde 'çöpçatanlık sitesi' kurulmasını istedi.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı da vatandaşa, 'Önerin akademik olarak tartışılabilir ve çıkan öneriler doğrultusunda pilot çalışmalar olabilir' yanıtını verdi.
YALNIZLIK BAKANLIĞI
Sosyal medyada da hemen espriler patladı: 'Yerli ve milli çöpçatan sitesi', 'Ödenmemiş GSS prim borcunuzdan dolayı bu üyeye mesaj gönderemezsiniz!', 'Melahat K. size 'tapu ve kadastro sorgulama' isteği gönderdi', 'E-devlet'ten kız isteme başvurusu', 'Sitenin yöneticisi Seda Sayan ve Uğur Arslan olmalı.' Espriler güzel ama İngiltere'de buna benzer bir uygulama var desem... 'Yalnızlıktan Sorumlu Bakanlık' kurdular. Muhafazakar milletvekili Tracey Crouch, ilk Yalnızlık Bakanı olarak tarihe geçti. Yalnızlıktan ötürü acı çeken insanlar için projeler üretiliyor, konuşacak arkadaş bulamayan yaşlılar sosyalleştirilmeye çalışılıyor.
Ülkemizde de çöpçatanlık sitesi değil ama yalnızlık bakanlığı kurulmalı. 2017 yılında yayımlanan bir rapor, yalnızlığın günde 15 adet sigara içmek kadar kötü olduğunu ortaya koymuştu!