Aziz Yıldırım'ın "Galatasaray bizim artık ebedi dostumuz değil!" açıklaması, Fenerbahçeliler kadar Galatasaraylılar'ın da içini acıttı. Bu açıklamada gerçeklik payı var ama bu gerçeği görmek bile futbolseverleri üzüyor.
Dün örneğin Habertürk'ten Kadir Kaymakçı, 'Ebedi dostluğa 'Yıldırım' işlemez' başlıklı nefis bir yazı kaleme almış. Kadir iyi bir Galatasaraylı ama tartışmaya objektif yaklaşmayı başarmış: "Fenerbahçe ile Galatasaray'ın 'ezeli rekabetini ve ebedi dostluğunu' ne bu 'günü kurtarmalık' içi boş laflar bitirebilir, ne her iki takımdan da birkaç kuş beyinli 'holigan'ın yaptığı saçmalıklar."
Beyefendi başkanlar olsa...
Futbolda romantizmi severim; keşke Can Bartu'nun, Metin Oktay'ın jübilesinde Galatasaray forması giydiği anın benzeri yeniden yaşansa.
Keşke Fenerbahçe ve Galatasaraylılar'ın birlikte derbi izledikleri günlere dönsek. Keşke rahmetli Özhan Canaydın gibi rakibini alkışlamayı bilen beyefendi başkanlar olsa... O günler çok ama çok geride kaldı. Bu ebedi dostluğu ne yazık ki, her iki camiadan kendini bilmez insanlar el birliğiyle yok ettiler. Bu dostluğun bitmesinde futbolun endüstrileşmesinin bile payı var.
Tamam, holiganların yaptığı ebedi rekabete yakışmayan çirkinlikler tadımızı bozmasın, bu dostluk devam etsin istiyoruz ama kendimizi kandırmayalım, bu dostluk biteli uzun zaman oldu! Fenerbahçeli bir genç şampiyonluk kutlarken bıçaklanarak öldürüldü mesela. Öfke ve acılar o kadar katlanarak arttı ki, dostluğu tekrar hayata geçirmek çok zor artık.
O konuşması ne kadar eleştirilse de Yıldırım, ebedi dostluğun bitmesine Galatasaray'ın eski adıyla Şükrü Saraçoğlu'nda kupayı kaldırmasını gerekçe göstermekte haklı.
Diyorlar ki, "Şampiyon olana o maçta kupa verilir." Evet dünyanın her yerinde o kupa verilir, verilmeli ama yaşananlar ne çabuk unutuldu! O gün 50 bin kişi biber gazı yerken ben de oradaydım. İnsanlar kapılara sıkışmış ölüm tehlikesi yaşarken, polisler taraftarları coplarken, o kaos ortamında çocuklar kaybettikleri babalarını ararken Galatasaray'ın kupa seramonisi istemesi; büyük ayıptı, vicdansızlıktı! Her şeyden önce güvenli bir ortam yoktu, ya o gün Galatasaraylılar saldırıya uğrasaydı! Galatarasay takımı; sırf rakibini acıtmak, duygularını rencide etmek için o kupayı Şükrü Saraçoğlu'nda kaldırdı. Melo gibi çirkef futbolcuların yapmadığı rezillik kalmadı. 'Ebedi dostluk devam etsin' diyenler; Fenerbahçeliler bu kırılma anını, kalplerine saplanan bu çirkinliği nasıl silecekler hiç düşünüyorlar mı?
Bir diğer kırılma noktası da 3 Temmuz sürecinde Galatasaray yönetimi ve taraftarının takındığı tutumdur. Ünal Aysal'ın Fenerbahçelileri şikeci ilan etmesi, başta Lütfi Arıboğan olmak üzere Futbol Federasyonu'nda görevli eski Galatasaraylı yöneticilerin takındığı yanlış tutumun UEFA'nın Fenerbahçe'ye kestiği cezada etkisi büyüktür. Fenerbahçeliler, ebedi dostlarının(!) attığı bu kazığı hiçbir zaman unutmaz!
Zor anda rakibe el uzatmak
Ünal Aysal, "Fenerbahçe'ye komplo kuruldu" diyen eski Galatasaray Başkanı Duygun Yarsuvat'ın bildiklerini bilmiyor muydu? Şimdi suçsuz olduğu kanıtlanan Fenerbahçe ceza alsın diye o dönemde birçok Galatasaraylı sosyal medyada kampanya başlatmıştı. Fenerbahçe'ye ceza verilsin diye UEFA merkezi faks ve e-posta bombardımanına tutulmuştu. Dost kara günde belli olur, ebedi dostluk en zor anında rakibine el uzatmakla gösterilir. Ama Galatasaray camiası Fenerbahçe'ye en zor anında yardım etmek yerine çelme taktı. Yardımı geçtim, 3 Temmuz sürecinde tarafsız kalsalar, sürece müdahale etmeseler bile yeterdi.
Evet, Galatasaraylı dostlar; keşke tekrar ebedi dost olsak ama nasıl olacak bu? 'Düşene bir tekme de sen vur 'diyerek mi?