Yıllar yıllar önce Turan Emeksiz önünde vurulmasaydı belki de Çetin İnanç'ı bir hukukçu olarak tanıyacaktık. Ama o ölüm İnanç'ın hayatını da değiştirdi. Okuduğu hukuk fakültesini bırakan İnanç, Orhan Günşiray'ın aracılığı ile Yeşilçam'da çalışmaya başladı. Atıf Yılmaz'ın yönetmen yardımcısı oldu.
1961 yılında başladı sinemaya. 150'ye yakın film yönetti. Öyle ki adı Jet Rejisör'e çıktı. Dram da çekti, macera da, bilim kurgu da… Lakin Yeşilçam şartları sertti. O da avantür filmlere yöneldi. Bu alanda bir külliyat oluşturdu. Meşhur Dünyayı Kurtaran Adam, Çöl, Gırgır Ali, Çeko, Avare Kalbi işte o külliyattan bazı filmler…
B-sınıfı filmler çektiği için yıllarca hak ettiği değer verildi mi derseniz sanmıyorum. Ama sinemasever birtakım insanlar için Çetin İnanç'ın yeri ayrıdır. Bu yıl İstanbul Film Festivali'nde kendisine Onur Ödülü takdim edileceğini öğrenince hemen aradım. Buluşup tatlı bir söyleşi yaparız diye düşünürken korona nedeniyle evden çıkmadığını söyledi. Biz de yönetmenle telefonda konuştuk…
- Size neden jet rejisör diyorlar?
- 1973 olmalı. Çok sevdiğim gazeteci abim Agah Özgüç o yıl en çok hangi yönetmen film çekti diye bir liste yapıyor. Birinci ben çıkıyorum. O da benim için jet rejisör yazıyor. Böylece bana jet rejisör denilmeye başlandı.
- Sizin de eliniz hızlıymış. Çok çabuk film çekiyormuşsunuz…
- Mecburdum hızlı çekmeye. Yoksa aç kalırdım.
- Bu mecburiyet sizin sinema hayatınızı da belirlemiş anladığım kadarıyla.
- Ben İstanbul çocuğuyum. Öyle sinemacı olayım, artist olayım gibi dertlerim yoktu. Okuyup avukat olmak istiyordum. İstanbul'da hukuk fakültesinde okuyordum. Sonra bir gün Turan Emeksiz'i önümde vurdular. Üniversite karıştı. Okulu bırakmak zorunda kaldım. Orhan Günşiray, teyzemin oğlunun yakın arkadaşıydı. Beni soruyor "Ne yapıyor" diye. O da "Okulu bıraktı" deyince Günşiray "Yanıma getirin" diyor. Ben de onun sayesinde sinemaya bulaştım. Atıf Yılmaz'ın yanında çalışmaya başladım. Yani zorunluluktan. Eğer Orhan Abi pastacı olsaydı ben de pastacı olurdum…
- Yeşilçam'da varolmak ne kadar zordu?
- Yeşilçam'ın içi beni dışı seni yakar. Biz yıllarca sansür belasıyla uğraştık. Zaten istediğin filmi yapmana imkan yoktu. Hız önemliydi Yeşilçam'da. Bir de genç bir yönetmendim ben. O büyük oyuncular namlı yönetmenlerle çalışmak istiyordu. Ben de kendi kurallarıma göre çok çabuk filmler çekiyordum. İş de yapıyordu çektiğim filmler. Zaten iş yapmazsa yapımcı bir daha sana iş vermez ve aç kalırsın. Ben ve benim gibi yönetmenlerin derdi aslında Yeşilçam'da çalışıp ekmeğini kazanmaktı.
- Zorunluluktan da olsa kendi çizginizi yaratmışsınız.
- Benim çizgim hep belliydi. Ben hep kötülere karşıydım. En kötü filmimde bile iyilerle-kötünün mücadelesini anlatırım. Ve hep iyiler kazanır filmlerimde. Çünkü iyiler hayatta kazanmıyor…
- Yeşilçam'da herkes sansürden dert yanıyor. Sizin başınıza neler geldi?
- Kovboy filmi çekeceğiz. Sansür Kurulu "Anadolu'da kovboy mu olur" dedi. Bunu diyeceğini bildiğim için hikayeyi Meksika üzerine kurduk. Filmin başına da yazdım "Bu filmin gerçek kişilerle ve olaylarla ilgisi yoktur" diye. Hâlâ bu uyarı kullanılır filmlerde ve dizilerde… Mucidi benim… Böyle çıkış yolları bulmaya mecburduk. Sektörde adın çıkmaya görsün "Filmi sansüre takıldı" diye. Bir daha iş vermezler adama, aç kalırsın.
- İmkansızlıklar içinde filmler çektiniz yıllarca, peki hiç isyan etmeniz mi?
- 90'lı yıllarda ABD'ye gittim. Hollywood'da Universal Stüdyoları'nı gezdim. Sonra kapının önüne çıktım ve bağıra çağıra "Ben bu mesleği bırakıyorum" dedim. O günden beri de tek kare film çekmedim. Çünkü orada sinemaya verilen imkanları gördüm. Biz imkansızlıklar içinde montaj oyunlarıyla, şununla bununla film çekmeye çalışıyoruz. Olmuyorsa da oldurmaya çalışıyoruz. Fikir olarak Amerikalılardan bir eksiğimiz yok, fazlamız bile var. Ama onların imkanı var bizim yok.
- Şöyle geçmişe dönüp bakınca ne söylersiniz?
- Şimdi akıl zekayı geçerse, yöneticilik başlar. Ama zeka aklı geçerse yaratıcılık başlar. Ben de sinemada yaratıcı olmaya çalıştım. Lakin bir şey daha söyleyeyim. Eğer hırs zekanın ve aklın önüne geçerse de felaket başlar. Gördüğüm kadarıyla insanlar hırsları için her şeyi yapar hale geldi. Felaketimiz de böyle böyle gelecek. Savaşlara bir bakın altından hırs çıkar.
- İstanbul Film Festivali'nde onur ödülü alacaksınız, neler hissettiniz ilk açıklandığında?
- Onur duyuyor insan. 80 yaşıma gelmişim. Benimle her türlü maceraya göğüs geren bir eşim var, iki oğlum var, dört torunum var. Bütün bu sinema maceramın bir şeye yaradığını gösteriyor bu ödül.
DEĞİŞİK BİR KAHRAMAN YARATMAK İSTEDİK
- Dünyayı Kurtaran Adam filmini çekmeye nasıl karar verdiniz?
- Cüneyt Arkın sinemanın kralıydı. İki kral vardı, biri 'Çirkin Kral' Yılmaz Güney. Diğeri de bizim tarzımız filmlerin yıldızı gerçek kral Cüneyt Arkın. Biz onunla çok çalışmıştık. 80'li yıllarda yapımcı "Cüneyt Arkın ile kostüme bir film çek" dedi. "Ya" dedim "Her türlü kostüme filmi çekmiş ne kalmış geriye". O sırada da Star Wars oynuyor sinemalarda. Cüneyt Abi ile yazıhanede otururken "Abi gel şu filmi seyredelim" dedim. Gittik Beyoğlu'nda izledik, "Biz bunu yaparız" dedik. Cüneyt Abi de "Ben çok farklı bir kahraman yaratayım" dedi. Böyle daldık bu filme. Daldık ama başımıza gelmeyen kalmadı. Kilyos'ta kurduğumuz seti sel aldı. Daha neler neler... Biz de Kapadokya'ya gittik orada çektik.
- Senaryoyu kim yazmıştı?
- Cüneyt Abi'yle yaklaşık 30 film çektim. Onun bir kuralı vardı. Senaryoyu o yazardı. Bu filmin senaryosunu da Cüneyt Abi yazdı. Lakin filmin girişindeki yazıyı ben yazdım.
- Film o dönem iş yapmış mıydı?
- Yapmaz olur mu? İkinci gün gittim kendime son model araba aldım.
- Star Wars dahil birçok filmden kareler kullandınız filmde. Göz hakkı mıydı?
- Yok değil (gülüyor). Orada takdir edilecek bir şey varsa o da fikirdir. Yıllar sonra Columbia Üniversitesi'ne çağırdılar beni bu film için. Kalktım gittim. Film gösterildi. Herkes "Ne palavra film" falan diyor. "Niye geldik biz buraya boyuna tenkit ediyorlar" dedim kendi kendime. Bir Japon arkadaş el kaldırdı, "Siz bu filmi nasıl düşündünüz" dedi. Dedim işte adam gibi bir soru. Benim için önemli olan düşünmektir, fikirdir. Düşünürsünüz yapamazsınız ama önemli olan fikirdir. Dünyayı Kurtaran Adam'ın fikri güzeldi. Bak geldik yine o filme. Filmde her şey bir virüsle başlıyor. Şimdi bak dünyanın haline bir virüs neler yaptı dünyaya…
- Dünyayı yine kurtaracak birine ihtiyaç var mı?
- Valla dünyayı insan kurtaracak. Kahramanlar sinemada olur.
- İmkan olsaydı Star Wars gibi bir film çeker miydiniz?
- Dünyayı Kurtaran Adam'ı yeniden çekecektik. Filmin maliyeti öyle bir çıktı ki, kimse yanaşmadı. Sonra gittiler Dünyayı Kurtaran Adamın Oğlu'nu çektiler. Beni de çağırdılar "Bak çektik" dediler. İzledim. Sonra dedim ki "Siz Dünyayı Kurtaran Adam'ı değil oğlunun filmini çekmişsiniz.
CANNES'DA DA FİLMİN GÖSTERİLDİ AMA KİMSE BUNU KONUŞMUYOR
- Siz hep B-sınıfı filmlerin yönetmeni olarak anılıyorsunuz. Bir külliyat yarattınız bu alanda...
- Şimdi işin doğrusunu araştırıp konuşmuyorlar. Çektiğim filmler iyidir, kötüdür bilemem. Takdir seyircinin, tarihin. Ama bir şey atlanıyor. 1980'lerde çektiğim Bizim Mahalle filmi Cannes'da gösterildi. Tamam yarışmalı bölümde değildi ama o yıllarda bir Türk filminin Cannes'da gösterilmesi olaydır. Ama kimse bunu konuşmuyor. Şimdi düşünün filmi Cannes da gösterilen bir yönetmene verilen payeyi. Nedense bana gelince bu paye verilmiyor. Yiğidi öldür ama hakkını yeme. Gerçi çok da umrumda olmadı bu tür şeyler ama yine de doğru değerlendirme için bunların da bilinmesi şart.