Bosnalı yönetmen Danis Tanovic; 54. Uluslararası Antalya Film Festivali'nin, dünya sinemasının ustası olarak konuk ettiği bir sinemacı. Oscar'lı 'Tarafsız Bölge' filmiyle dikkat çeken yönetmen; 'Güzel Bir Hayat Düşlerken', 'Bir Hurdacının Hayatı', 'Saraybosna'da Ölüm' gibi önemli filmler çekti, ödüller aldı.
Turkuvaz Medya Grubu'nun ana medya sponsoru olduğu festivale katılan Tanovic; Türkiye'yi yakından tanıyan yönetmenlerden biri... Kendisiyle sineması üzerine derin bir söyleşi yapmak için sözleştik ama söyleşi sinemayla sınırlı kalmadı.
TÜRKİYE ÇOK DEĞİŞTİ
Bosna Savaşı denilince 'Tarafsız Bölge" akla gelen ilk film. Bu filmden sonra birçok film çekildi ama Bosna Savaşı ile ilgili 'Tarafsız Bölge'nin ayrıcalığı var. Neden böyle sizce?
Galiba en iyi filmim.
(Gülüyor). Şaka şaka, öyle olduğunu düşünmüyorum ama popüler bir film çünkü Oscar aldı. Bir de yönetmenlerin ilk filmleri çok güçlü olabiliyor. Yıllarca bir film çekmek için biriktiriyorsunuz kendinizi ve içinizde biriken enerji, ilk filminizde ortaya çıkabiliyor. 'Tarafsız Bölge'nin ayrıcalığı da buradan geliyor. Ama bu filmden sonra başka iyi olduğunu düşündüğüm filmler de çektim, gözden kaçmasın. (Gülüyor)
Yıllar önce Saraybosna'ya gitmiştim. Bana orası çok hüzünlü gelmişti.
Bosna Savaşı'nın yaraları ne kadar sarıldı, insanlar o savaşın travmasını atlatabildi mi?
Hüzünlü mü? Dostum, Saraybosna'yı ya çok iyi gezmemişsin ya da insanları iyi tanıyamamışsın.
(Gülüyor) 10 yıl Paris'te, nehir kenarında büyük bir evde yaşadım. Çocuklarım iyi okullara gittiler.
Büyük bir arabam vardı.
Oturduğum evden 1 kilometre uzakta, işsizliğin, sosyal güvenliğin olmadığı bir mahalle vardı.
Yani o mahalleden Paris'e bakınca farklı bir Fransa görebilirsiniz, benim oturduğum semtten bakınca farklı bir Fransa. Mesela Orhan Pamuk'u okuyunca İstanbul'un çok melankolik olduğunu düşünebilirsiniz ama Türk arkadaşlarımın yanına giderseniz, İstanbul'un eğlenceli ve enerjik bir şehir olduğunu görebilirsiniz.
Fark edemediğimiz Saraybosna'yı bize anlatabilir misiniz?
Saraybosna, çok hızla değişiyor. İyi bir şekilde ve refah içinde yaşayanlar da var, bunun yanında fakirlikle, yoksullukla boğuşan insanlar da. Ama bu durum dünyanın her yeri için geçerli. Açıkçası Bosna ile ilgili karamsar sorular çok soruluyor bana. Bundan biraz sıkıldım.
Bakış açısını biraz değiştirmemiz lazım. Hiçbir şey olduğu gibi kalmaz; insanlar, toplumlar değişiyor. Saraybosna'ya bir de bu açıdan bakmak gerek.
Ama Bosna denilince sürekli 90'lardaki o kanlı savaş geliyor insanın aklına. Yaşanan haksızlıklar, kuşatma...
Bunun için olabilir mi?
Sizi anlıyorum. Biz ufak bir ülkeyiz ama kendi kendimize yetebiliyor, mutlu olmayı başarabiliyoruz. Savaş sonrası çok şey değişti Bosna'da. Genel olarak insanlar Bosna ile ilgili savaşa odaklanıyor.
Öyle bakarsanız tabii ki Bosna hüzünlü gelebilir size ama Bosna, yaşadığı savaştan çok daha büyük bir ülke. Ülkemdeki değişimi de görmek gerekir.
Mesela ben Türkiye'ye ilk olarak 1998'de gelmiştim.
O zaman ekonominiz kötüydü. Hatta Türk Lirası'nın çok büyük değer kaybettiği bir gün olmuştu; iyi hatırlıyorum. Ben orada takılı kalıp ekonomisi kötü bir ülke olarak görmüyorum Türkiye'yi.
Son 20 yılda acayip bir değişim yaşıyorsunuz...
UTANMA KALMADI
Nasıl görüyorsunuz bu değişimi?
20 yılda ekonomik olarak, toplum olarak gerçekten büyük bir değişim gösterdiniz. Türkiye güzel, zengin bir ülke. İyi bir altyapısı var; yollar, köprüler yapılıyor. İnsan kaynaklarınızı iyi kullanırsanız, adalet sisteminizi de iyi kurarsanız; daha güçlü bir ülke olacağınızı düşünüyorum. Beni sizin ülkenizle ilgili asıl sinirlendiren nedir biliyor musun?
Nedir?
AB'nin Türkiye ile oynaması. AB'ye gireceksiniz ya da girmeyeceksiniz, bunu bilemem. 10 yıl önce tüm Türkiye, AB'ye gireceği için heyecanlanıyordu.
Ancak daha sonraki gelişmeleri hep birlikte gördük. Kişisel fikrim; AB iki sebepten sizi almak istemiyor. İlki, sizin Müslüman bir toplum olmanız, ikincisi de sınırınızın olduğu Suriye'de büyük bir savaşın sürmesi. Mesela Romanya, ekonomik olarak veya insan hakları konusunda Türkiye'den daha mı ileri? Değil ama Romanya, AB'ye alındı.
Yönetmen Ingmar Bergman'a sormuşlar, "Gidişat kötü, dünya nasıl kurtulur?" diye. O da "Utançla" demiş. Sizce nasıl kurtulur?
Bergman öldü. Utanç da onunla birlikte kayboldu.
Utanmanın olmadığı bir dünyada yaşıyoruz.
Eskiden hırsızlık yapan kınanırdı ama şimdi biri bir şey çalıyor ve itiraf ettiği halde bile kimse bir şey demiyor. Bugün Facebook devrimi yaşanıyor.
Özellikle gençler, saatlerini sosyal medyada geçiriyor. Sanal dünyada o kadar fazla vakit geçiriliyor ki, gerçeklikle ilişkimiz kopuyor. Bu durum bence dünyanın en büyük sorunlarından biri olacak.
TÜRKİYE'NİN AB'YE GİRMEYE İHTİYACI YOK
Siz Türkiye'yi Avrupa'nın bir parçası olarak görüyor musunuz?
Buraya geldiğim ve etrafıma baktığım zaman pek çok Avrupa ülkesinden bir farkınız olduğunu düşünmüyorum. Zaten Türkiye'nin AB'ye girmeye hiç ihtiyacı yok bence. 20 yıl önce belki ihtiyacınız vardı ama son 20 yılda ekonomik olarak, toplum olarak öyle büyük bir değişim gösterdiniz ki. Sadece demokrasinizi güçlendirmeye ihtiyacınız var.
BOSNA'DA EVDE SUYUN AKMASINI İSTİYORSANIZ POLİTİKACI OLURSUNUZ
Bir dönem siyasete atılmıştınız. Hoşunuza gitti mi siyaset?
Bosna'da üç milyon insan yaşıyor. Sizin gibi 80 milyonluk bir ülke değiliz. Bosna'da yaşıyorsanız, siyasete atılmak biraz zorunluktan kaynaklanıyor. Mesela geçtiğimiz altı ay sularımız kesikti. Yaklaşık 25 yıldır aynı hükümet yönetiyor Bosna'yı. Eğer akşam evinize gelince sularınızın akmasını istiyorsanız, politikacı oluyorsunuz. Ama ben politikayı sevmedim. Beni film yönetmeni olarak bil sen dostum! (Gülüyor)