Yetmiyor canım, yetmiyor... Şehrimize bir etçinin daha açılmadığı, bir dükkanın daha kapanıp brandalara 'Etin kralı geliyoreeeee' yazılmadığı gün geçmiyor.
Veganların yüreği sızlasın; bizim stresten göçmüş, vizyondan kurak hayatımız 'lokumlarca'...
İstanbul'da lokuma lokum, küşlemeye küşleme, dönere döner, bonfileye bonfile, spagettiye spagetti, burgere burger demiyoruz; hey maşallah!
ELBET, NİSPET, KISMET
Finalde de Gaziantep'ten gelen havuç dilim baklava... Bir rekabeti de Gaziantep'teki baklavacılar arasına salmış durumdayız yani.
Mekan isimleri ille de 'et' ile bitmek suretiyle tabii ki. Akımın öncüsü tuzlama fenomeni Nusret, pardon doğru yazılışıyla Nusr-et.
Sonra gelsin Zeraf-et, Elb-et, Nisp-et, Kısm-et... Kızım sen sabr-et! Yapma Gıyb-et!
Şimdi ben bu konuya nereden geldim, el âlemin eti beni niye gerdi? Efendim dikkatimi çekti, dikkatimi: Sadece Bebek sahilinde üç yeni etçi açılmak üzere. Biri Bebek-Arnavutköy arasındaki sokakta, ikincisi Alaçatı Muhallebicisi'nin yerine enine Nusr-et, üçüncüsü Küçük Bebek'te bir etçi.
Hızını alama çık yukarı Etiler'e... Günaydın'ı, Nusr-et'i, Nisp-et'i, dizi dizi kebapçıları, yüz yıllardır bir türlü açılamayan Gürkan Şef'i... Yetmiyormuş gibi Beyaz Fırın'ın karşısına Doktor Steakhouse geliyormuş.
Kocaman kocaman puntolarla duyuruyorlar, müjdemi isterim canlar.
Yani tamam et düşmanı değilim, etçilere karşı değilim, değilim de nedir bu etten geçilmeme durumumuz? Nusr-et tuttu, paraya para demiyor diye mi?
Bu nasıl bir et açlığı? Bu nasıl bir talep?
Bu nasıl bitmek bilmeyen bir arz? Üstelik hep aynı müşteri kitlesine hitap ederek...
Bir kısım et yemekten gut olacak; etleri yiyip yiyip sahilde koşuyor, detokslara vuruyorlar. Bir kısmın ise et alacak parası yok. Tamam tamam, dram yaratmayacağım.
Benim derdim; İstanbul'un en merkezi caddelerinde etçiden başka bi'şey açılamaması ve rüzgarın fırtına şiddetinde et dünyasından yana esmesi... Derdim, sürekli gırtlakta takılı kalmak...
KİTAPÇILAR, HOBİ DÜKKANLARI
Bir kere de, şöyle şahane bir hobi dükkanı açılsın, hani kişilerin ufkunu genişletme amaçlı. Ya da plaklar-dünya müzikleri satan, genç yeteneklerin gitarını alıp şarkılar söylediği müzik dükkanı görelim. Nefis bir kafeye sahip olan, çok satanlar dışında kitapların satıldığı, özel derslerin verildiği bir kitapçı şenlendirsin caddelerimizi.
Ya da ille de yiyeceksek, tüm dünyada trend olan sağlıklı ve temiz gıda tabir edilen yemeklerden yapan, büfesinden paketletip eve götürebileceğiniz kafeler, şehrin en güzel yerlerine konuşlansın.
Sanat, müzik, atölyeler, kitapçılar falan görsek fena mı? Haa anladım, iş yapmaz değil mi?
Her şey arz-talep meselesi değil mi? Bizde ille de et, daima et...
Sonuç, kayb-et!
Diyeceklerim bu kadar, afiy-et...