Pandemi yüzünden ölüyorlar. İnsanları kurtarmak için canlarını ortaya koyuyorlar. 24 saatlik nöbetin ardından koridorlarda uyuya kalıyorlar. Eşlerini, evlatlarını günlerce göremiyorlar. İçlerinde eve virüs taşımamak için otellerde kalanlar var. Can kurtarmak gibi dünyanın en kutsal mesleğini yapmalarına rağmen acımasızca dövülüyorlar, vuruluyorlar, öldürülüyorlar...
Son olay Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde yaşandı. Cerrahi asistanı Dr. Ertan İskender, daha önce intihar etmek üzereyken hayatını kurtardığı hastasının koridorda taşkınlık yaptığını gördü. "Bir de ben konuşayım, onu ikna edebilirim" diyerek dışarı çıktı. Psikolojik durumu bozuk saldırgan yanında getirdiği bıçağı çekip doktoru belinden ve sağ elinden ağır şekilde yaraladı. Dr. Ertan İskender'in kopan parmakları dikildi, beliyle ilgili kritik durumu devam ediyor.
Doktorun hasta yatağında söyledikleri içimi çok fena acıttı: "Neden doktorluk yaptığımı, neden burada olduğumu sorgulamaya başladım..."
Drama bakar mısınız? Bir doktoru kutsal mesleğinden soğutacak nedenleri nasıl olur da ortadan kaldıramayız? Başımızın üzerinde taşımamız gereken bir uzman cerrah adayının parmaklarını nasıl olur da koruyamayız? Böyle mi teşekkür etmeliydik doktorlarımıza?..
Yukarıda anlattıklarım arasında bir cümle mutlaka dikkatinizi çekmiştir: "Yanında getirdiği bıçağı çekip..." diye başlayan... Bu mu büyük tehdit altındaki sağlık çalışanlarımızı korumak adına aldığımız önlem? Bir sapık nasıl oluyor da yanında getirdiği bıçağı devletin hastanesine rahatlıkla sokabiliyor?
"Beyaz kod" veriyorum. Yetişin... Çabuk...
Ah Fikret Engin...
Kim bilir kaç kez bu sütunlarda adı geçti. Bana göre spor spikerliği aleminin en başarılı, en neşeli ve en güzel yürekli insanlarından biriydi. Tek kelime ile 'şeker gibi' adamdı. Kaderin acı oyununa bakın ki, girdiği şeker komasından çıkamayarak genç yaşında hayata veda etti.
Mesleğe ilk adımını attığı günlerde "Ercan Taner'i taklit ediyor" diye çok eleştirilmişti. Ama sonradan anlaşıldı ki, 'şanssızlığı' ses renginin ve konuşma biçiminin 'doğal olarak' Taner'e benzemesiydi. Ondan sonra hakkı teslim edildi. Anlattığı her maç büyük keyif verdi. Sevgili Murat Özarı ile birlikte sunduğu tahmin programları ise spor ile mizahın en ölçülü şekilde harmanlandığı yeni bir spor programı türü olarak televizyon tarihine geçti.
Ailesine, spor ve televizyon camiasına, en çok da partneri Murat Özarı kardeşime sabır diliyorum. Allah'ın rahmeti üzerine olsun şeker adam...
Robot oyuncu sözleşme imzaladı
Evet, yanlış okumadınız. Türkiye'nin ilk robot oyuncusu Aypera, rol alacağı ilk filmi için sözleşme imzaladı.
Aypera kim mi? Türkiye'nin ilk dijital oyuncusu. Peki onunla sözleşme imzalayan kim? Ünlü yapımcı Birol Güven. Teknoloji aşığı Güven, 2022'de vizyona girecek ve insanlarla robotların ilişkilerini anlatacağı yeni filmi Digital Human'ın başrolünü robot Aypera'ya verdi. Filmde robot yapımcı, yönetmen ve senaristler de görev alacak.
Bence Birol Güven akıllıca davranmış. Çünkü robot oyuncu kapris yapmaz, sete geç gelmez, "Benim karavanım şununkinden niye daha küçük?" diye arıza çıkarmaz, milyonları cebe indirip "Çalışma saatlerimiz çok uzun" filan diye trip atmaz, her gün başka sevgiliyle medyada görünüp, canlandırdığı karakteri aşındırmaz...
Gaf kürsüsü
Atv'nin kahvaltı haberlerini sunan Hilal Özdemir, modacı Zeynep Kartal'ı överken "Bu başarınızı görünce omuzlarımız kabardı" dedi. Bu cümlesiyle, "Koltuklarım kabardı" ve "Göğsüm kabardı"dan sonra dilimize yeni bir deyim kazandırmış oldu.
Zap'tiye
Aşı takvimi açıklandığından beri 'yaşlı olmak' kıymete bindi. Yaşını büyütmek için mahkemeye başvuranların sayısında patlama yaşanıyor olabilir mi acaba?
Ne demiş?
"Getir bi mutluluk!..." (Hayatın neşesini, sevincini, huzurunu da kuryelere sipariş edecek duruma gelmişsek, vay halimize...)