Değerli meslektaşım Mesut Yar, pazar günü Posta gazetesinde yer alan köşesinde biz televizyon yazarlarını ismen sıralayıp 'Var mısınız, dizi sektörünün ileri gelenleriyle masaya oturup sorunları sayıp dökelim' mealinde bir yazı kaleme almış.
Ünlü oyuncu Erdal Özyağcılar, cuma günü beni arayıp "Mesut'a da söyledim.
Siz televizyon eleştirmenleri bir sempozyum düzenleyip yanınıza sektörün ileri gelenlerini de alarak, kötüye giden dizi sektörünü kurtaracak tespit ve önerilerde bulunsanız" demişti. Belli ki Mesut kardeşim, Erdal Ağabey'in bu düşüncesinden feyz almış.
Öncelikle söylemeliyim ki, Mesut'un ve Erdal Ağabey'in bugün tespit edebildikleri tehlikeyi yıllar öncesinden beri bu sütunlarda yazıp duruyorum.
Arşiv, 'Dizi sektörü freni patlak bir kamyon gibi hızla yokuş aşağı gidiyor.
Bu şartlarda duvara toslaması an meselesi' diye yazdığım yazılarla dolu. Zaten biz gazetecilerin görevi, 'yazıyla' uyarmak, 'yorumla' denetlemek, 'fikirle' yol göstermek değil mi? Fikrime itibar eden sektör yöneticisi zaten köşemden alacağını alır. Bir de onları masa etrafında toplayıp 'dikte etmeye' ne haddim ve hakkım var?
DİZİ MANİFESTOSU
Bu sezon bir-iki örnek dışında tutan dizi yok. Seyirci hızla başka mecralara kayıyor.
Reklam gelirleri düşüyor.
Yapımcılar ve kanallar zarar üzerine zarar ediyor. Demek ki, yıllardır yazıp çizdiklerimi yeniden hatırlatmakta fayda var. İşte, dizi sektörünü kurtarmaya yardımcı olacağını düşündüğüm naçizane tespit ve önerilerim:
1- Dizinin belkemiği senaryodur.
Eskiden kanallarda bir sinopsisi okuyup 'Bu dizi tutar' ya da 'Tutmaz' diyebilecek, benim 'senaryo degüstatörü' (uzman tadıcı) adını verdiğim ekipler bulunurdu.
Onlar dağıtıldığından beri kanallar deneme tahtasına döndü. Her kanala senaryo konusunda burnu ve damağı iyi çalışan, içinde yaşadığı toplumun talep ve duygularından haberdar degüstatörler lazım; 'Ya tutarsa?' diyen mayacılar değil.
2- Yıllardır bağıra çağıra söyledim, yazdım, 'Tıpkı assolistlerin gazino sektörünü bitirdikleri gibi, yıldız oyuncu odaklı diziler de bu sektörü bitirecek' diye...
Artık dizilerde 'star dönemi' çoktan bitti.
Eğer senaryo, kadro, kurgu, gün, saat ve kanal gibi tüm doğrular bir araya gelmezse, bir dizinin tutma şansı yok. Eğer öyle olsaydı, Kenan İmirzalıoğlu, 'Fatih' dizisini kurtarırdı.
4 SAATLİK DİZİLER
3- Sektör, hepi topu beş yapımcının tekelinden kurtarılmalı.
Aynı yazım ekipleri, aynı yönetmenler, aynı oyuncularla 'klan' gibi yaşayan beylik yapımcılar; yeni oluşumların, fikirlerin önünü tıkıyor. Sektörde yeni açılımlara şiddetle ihtiyaç var.
4- Bir diziyi izlemek için bir geceyi feda etmek gerekiyor.
Seyirci artık bu zulme ciddi şekilde başkaldırmaya başladı.
Ama benden söylemesi: Özetiyle, reklamıyla, tanıtımıyla, fragmanıyla dört saatini bir diziyi izlemeye ayıran seyirciyi artık bulamayacaksınız.
Kanal yönetimlerinin, daha kısa reklam kuşağından aynı geliri elde etmek için acilen bir araya gelip ortak bir reklam-fiyat politikası tespit etmeleri şart. Aksi halde çok yakında televizyondan dizi izleyen tek bir kişi kalmayacak.
Zaten millet şimdiden internet üzerinden 'reklamsız' dizi izlemenin yollarını keşfetti bile.
İzlenmeyen reklam kuşaklarına onca para dökülmesi de ayrı bir ziyanlık.
5- Daha fazla reklam kuşağı almak için dizi sürelerinin sinema filmlerini bile geçtiği bir ülkede yaşıyoruz.
Diziyi iki saate yaymak için araya müzikli klipler, aptal bakışmalar, sonu gelmez ağır gösterimler koymak zorunda kalan diziciler, aslında kendi ayaklarına sıktıklarının farkında değiller.
Elin Amerikalısı, Avrupalısı enayi mi ki, en kabadayı dizisini 40 dakikada bitiriyor?
METAL YORGUNLUĞU
6- Dizi hikayeleri, entrika- mafya-padişah üçgeninde sıkışıp kaldı. Millet artık temcit pilavından fena halde bıktı.
Dizilerin konu yelpazesi genişlemezse, kan kaybı kaçınılmaz.
7- Yeni projelerin, yeni yüzlerle desteklenmesi şart. Aynı oyuncuların benzer karakterlerle bir diziden diğerine koşturması izleyicide 'metal yorgunluğu' yaratıyor.
Daha kırkı çıkmadan bir başka dizide hortlayan mevtalardan vatandaşa gına geldi.
8- Son olarak; bir dizinin kaderinin sadece 'reyting rakamlarıyla' belirlenmesi herkese büyük haksızlık. Devir değişti. Dizinin sosyal medyada yarattığı hacim, medyada yer alma ve sokakta konuşulma oranı, reklam vereni ve sponsoru onore etme gücü, kanala kattığı prestij vs. gibi faktörlerin de incelikle bu hesaba katılması gerekiyor.
Sanırım, sempozyumlara boğulmadan görevimi yeterince yaptım.
Benden bu kadar Mesut'um...