Bugün Okur Mektupları köşemize bir 'Fransız'ın mesajıyla başlamak istiyorum.
Fransız' dediğime bakmayın; okurumuz Rıfat Hasırcı öz be öz Türk ama dizi dünyasına Fransız. Bugüne kadar hiç dizi izlememiş. Ta ki evine misafirler doluşup da 'zorunlu' olarak dizi izlemeye başlayıncaya kadar. Hasırcı'nın izlenimlerini 'dışarıdan birinin' safiyane gözlem ve yorumları olması açısından çok önemsedim ve sizlerle paylaşma ihtiyacı hissettim.
İşte dizi bakımından 'bakir' bir vatandaşın, 'ilk gece' macerası:
"Yüksel Bey, iyi günler, iyi çalışmalar. İyi bir televizyon izleyicisi değilim, ancak 'bir yaraya parmak basmak' istiyorum. (Muhtemelen daha önce dile getirilmiştir, ancak ben bilfiil yaşayınca sizinle paylaşmak iste- dim) Annemle babam torunlarını görmek, bizlerle bir arada bulunmak niyetiyle memleketten İstanbul'a geldiler.
İstanbul hengamesi ve yoğunluğu, çocukların okulu, anne-babanın çalışıyor olması vb. nedenlerle akşam evde televizyon izlemiyor, erkenden istirahata çekiliyorduk.
Misafirlerimiz sayesinde(!) başta 'Diriliş: Ertuğrul', 'Mehmetçik: Kûtulamâre', 'Payitaht: Abdülhamid', 'Kalk Gidelim', 'Aslan Ailem' gibi TRT'nin gerçekten güzel ve başarılı dizilerini izleme fırsatım oldu. Hatta bu dizilerin tarihimize, kültürümüze, yaşantımıza olumlu katkılarının olduğunu bile düşünüyorum. Ancak seyirciye ulaştırılması çok sıkıntılı ve yorucu! Saat 21.00'e kadar özet... 00.00'a kadar da yeni bölüm... İnsaf yahu, günah!
Böyle dizi mi izlenir? Bu artık seyirciye zulüm olmaya başlamış. İzleyici zaten akşama kadar yorulmuş, bir de ekran başında yormanın âlemi nedir Allah aşkına! Sündür de sündür... Bir taraftan izlemek istiyorsun, bir taraftan biyolojik saatin ve takatin buna izin vermiyor, reva mı bu?
Sonunda misafirlerimiz köye döndü de, biz de bu eziyetten kurtulduk!"