Amerikalılar büyük prodüksiyonlarla şahane aksiyon filmleri çeker. Fransızlar'ın aşk filmleri ünlüdür.
İtalyanlar, hayatın orta yerinden gerçek hikayeleri perdeye taşımakta mahirdir. İngilizler, eşsiz tiyatro oyunlarıyla nam salmıştır. Brezilyalılar'ın uzmanlığı 'soap opera' denilen sabun köpüğü diziler üzerinedir. Hintler 'Bollywood' tarzını dünyaya kabul ettirecek kadar iyi müzikal/avantür filmler çeker.
Japon sineması, derin felsefe konusunda uzmanlaşmıştır. İran sinemasının ürünleri ise tematik film piyasasında iştahla kabul görür.
Sanırım birkaç yıla kalmaz biz Türkler de 'televizyon draması' konusunda dünyada epey bir söz sahibi olacağız.
Bu yılın yeni dizilerini keyifle izliyorum. İçlerinde 'Olmamış' dediğim yok gibi...
İyi yönetmenlik, iyi senaryo, iyi kurgu, iyi cast dörtlüsü asgari oranda tutturulmuş. Tabii ki, milyonlarca dolar bütçeli CNBC-e, BBC ya da e2 dizileriyle bizimkileri karşılaştıracak kadar acımasız değilim ama tüm dezavantajlarımıza rağmen, dizi çekme konusunda inşaattan da, turizmden de, sanayiden de çok daha fazla yol kat ettiğimiz ortada.
PETEKKAYA BAŞARDI
Dila Hanım, Türk Sineması'nda çokça mıncıklanan bir konuya sahip olmasına rağmen sanırım dizi olarak keyifle izlenecektir. Bunda Erkan Petekkaya'nın oyunculuğunun payı büyük. Ali Kaptan gibi baskın bir karakteri daha ilk gecede izleyiciye unutturmak, yerine bir başka karakter inşa edip herkesi buna inandırmak kolay iş değildi. Petekkaya başardı. Hatice Şendil de eşlik konusunda hiç zayıf kalmadı. Belli ki, Karadağlar tecrübesi ona çok şey kazandırmış ama beni en çok etkileyen 'oyuncu', dizideki o muhteşem beyaz attı. Hayatımda hiç bu kadar üzgün bakan at görmedim. Bravo Aktay'a...
ŞUBAT'A DİKKAT
TRT 1'in büyük bir iddia ile ekrana taşıdığı Şubat, benzer konulardan sıkılanlar için iyi bir alternatif olabilir.
Şehrin görünmeyen yüzünü Musa Uzunlar'ın o iliklere işleyen sesiyle ekrana taşıyan dizi, sıradışı kurgusu ile de göz dolduruyor. Alican Yücesoy 'Şubat' karakteri ile oyunculukta kademe atlamış görünüyor. Melisa Sözen de rolüne cuk oturmuş. Sermet Yeşil ve Türkü Turan'ın yıldızları ise daha da parlayacak gibi... Dizinin mantık dışı bazı sahnelerini (Anten ayarı yaparken trafik kazası geçirmek, koca arabayı küçücük çukura gömmeye çalışmak vs.) ise 'masalsı' anlatımı pekiştirecek 'fanteziler' olarak yorumlasam acaba fazla mı iyimser davranmış olurum?
Tek korkum; Şubat'ın tıpkı adını aldığı ay gibi, rakip büyük kanallarda bangır bangır bağırtılan diziler arasında güdük kalması...
KAYIP ŞEHİR TAMAMDIR
Tomris Giritlioğlu'nu iyi tanırım. Her dizi projesine her şeyden önce 'yüreğini' koyar. İçine sinmeyen hiçbir dizinin altına sırf ticari kaygıyla imza atmaz. Yine öyle yapmış. Tarz olarak çok iyi anlaştığı yönetmen Cevdet Mercan ile beraber Kayıp Şehir adında yine 'gerçek bir masal' yaratmış!
Giritlioğlu ile konuştuğumda bana "Nik Xhelilaj adlı oyuncuma dikkat et" diye tüyo vermişti. Dediği kadar varmış. İlker Kaleli ile harika bir ikili oluşturmuşlar. Belli ki yıpranmamış yüzlerle çalışmak, Giritlioğlu'na yine avantaj sağlayacak.
Beren Saat, Tuba Büyüküstün, Bülent İnal gibi oyuncuların yıldızını cilalayıp, onları şov dünyasına kazandıran Giritlioğlu, 'yetenek avcılığı'nda yine ıska geçmemiş.
Bu arada Gökçe Bahadır'dan söz etmeden geçemeyeceğim. Yaprak Dökümü'ndeki Leyla'nın izlerini silmek için uğraştı ama bu kez başarmış görünüyor. Dizideki tek aksaklık ise İstanbul'a ilk kez gelen Trabzonlu ailenin üyelerinde Karadeniz şivesi bulunmamasıydı.
İzlenmeye layık mevcut diziler arasında Muhteşem Yüzyıl, Kurtlar Vadisi, Öyle Bir Geçer Zaman ki, Leyla ile Mecnun, İşler Güçler, Hayat Devam Ediyor, Kuzey Güney, Huzur Sokağı, Yalan Dünya, Avrupa Avrupa, Behzat Ç. ve şu anda isimlerini unutma ihtimalim yüksek onlarca dizinin yanı sıra, Karadayı, Veda, Balkanlar 1912, Alev Alev, Babalar ve Evlatlar gibi henüz izleme fırsatı bulamadıklarım da var.
Allah'ım, sen aklımı ve gözlerimi koru. Hangi birine yetişeceğim?..